18 Ağustos 2008 Pazartesi

FASULYE BODRUM'DAN BİLDİRİYOR

Merhaba arkadaşlar,

Yaklaşık iki haftadır ilk defa bilgisayara elimi sürmenin heyecanını yaşıyorum. Deniz, güneş ve kuma yeterince doyduktan sonra tatilin son haftası ne kadar özlediğimi farkettim bu makinayı..
İki hafta boyunca yaptığım arama-tarama neticesinde kesin olarak size şunu söyleyebilirim ki Atlantis burada değil.. Ama ataları Atlantislileri teşhis edemedim henüz, kısmetse bu hafta bu konu üzerinde çalışacağım :)

Ben yokken yorum bırakan tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim..

Çok yoğun olmasa da gazetelerden takip ettiğim bir çok konuya kafam takılımıştı ve bundan blogumda bahsedeyim şundan bahsedeyim diye bir sürü kurgu yapmıştım aslında ama sanırım uzun uzadıya yine giremeyeceğim pek çok konuya.

İlk olarak Kafkasya'da yaşananlara değinmek istiyorum. Savaşın ikinci gününde Hürriyet gazetesinin ana sayfasında gördüğüm bir resim günlerdir aklımdan çıkmıyor. İki tane yaralanmış yaşlı nine fotoğrafı, uygar olduğunu iddia ettiğimiz, teknolojinin ve insanlığın ilerlediğini düşündüğümüz dünyamızın hala ilkel benliklerinden sıyrılamamış, can almaya meraklı toplumlardan oluştuğunu bir kez daha hatırlamak gerçekten içimi acıttı. İnsanın insana bilerek ve isteyerek üstelik siyasi kışkırtmalarla ki herhangi bir değeri olmamalı bunların bu eziyeti yapmasını gerçekten aklım almıyor. Nedense bu defa çok korkuttu bu savaş beni, çünkü zaten içten içe kaynayan bir yara sonunda kanamaya başladı ve korkarım da kolay kolay durmayacak. Globalleşmeden bahsederken bir taraftan hala sınırlar, ülkeler, petrol, maddi çıkarlar, ele geçirme kaygılarının hala ilk çağ düzeyinde olduğunu görmek gerçekten de ruhumu yoruyor benim. Nasılları nedenleri zaten gazetelerde yeterince yazıyor burada tekrar etmenin bir gereği yok sadece o iki yaşlı kadının yüzlerindeki acı ifade anlatıyor tüm gerçekliği. Rusyanın oradan çekilmeye niyeti yok belli ki ateşkese rağmen. Benim ülkemin yönetimi tatilden geç döndü tabi her zamanki gibi tüm duyarsızlığıylığıyla.. Ne de olsa aşaĞı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık durumunda kime ne diyeceklerine karar vermeleri gerekti bir süre. Putin ile Erdoğan'ın görüşmesinin Fransayı gölgede bıraktığını okudum, Erdoğan çok havalı gözüküyordu resimlerde.. Binlerce insan evsiz kaldı, çocukların, yaşlıların ana babaların yüreği yandı, canları yandı kimin umurunda diplomatik görüşmeler yapıldı. Ne oldu? İnsanların hayatları, birey olarak ne oldukları kimin umurundaydı ki? Bu savaş bitmeyecek diyorum ben bu sefer, çok can yanacak, neden diye sormayın hissediyorum işte içimde öyle.. İlk gününden beri düşüncem buna kilitlenip kaldı nedense, bu bir başlangıçtı sadece ateşkesler anlaşmalar görüşmeler hikaye.. Sadece insanlar değil, insanlık öldü artık kafkasyada, reenkarne olmadığı sürece de ölmeye devam edecek.. Biz artık üç yanı denizlerle değil, kan gölüyle çevrili bir ülke olmaya başladık, bundan sonra coğrafya kitaplarında böyle geçmeli Türkiye, içi kan ağlıyan, içten içe kanayan yaraya dışardan kan akmaya başladı. Allah sonumuzu hayır etsin.

Kaçak olduğu kanıtlanan kuran kurslarında çocuklarımız öldü, ayda 20 milyona şehitlik mertebesine erdiler. Anaları babaları şikayetçi değil, "Açtık zaten abi, bi nufus eksildi, zatende kız çocuğuydular" demedikleri kaldı bir. Şehit oldu dediler. Al bayraklara mı sardılar da topraklara verdiler çocuklarını gönül rahatlığıyla bilmiyorum. Sonra dediler ki temizlikçi idi onlar kursiyer değil, oh içimiz rahatladı kuran kursuna gidenler ölmemiş, temizlikçiler ölmüş. Nasıl bir mantıkdır bu ben anlamıyorum gerçekten. Şehitlik mertebesi kutsal bir amaç uğruna ki bu kutsal amaç genellikle vatan toprağı sayılır ölenlere verilir. Vatan sağolsun der acılı analar gözyaşları içinde. Bir bina yıklılpda kuran kursuna gidiyorlardı şehit oldular diyeni hiç duymamıştım. Duymadığım için duyarsız olan ben miyim, yoksa o ana babalar mı artık kestiremiyorum. Bundan sonra haydi kızlar kuran kursuna ordan da mezara kampanyalarına mı katılacağız.

Ya şu atlantisi bulmalıyım da buralardan kaçmalıyım ya da gerçekten 2012 de ne olacaksa olmalıda şu yüksek düşünceli insan toplumu mu ne kurulacaksa bir an önce kurulmalı..
İktidar partimizin anayasa mahkemesi cezası için halktan bağış toplanacakmış, hadi millet pamuk eller cebe şimdi, hep onlar mı size verecek ya malınızı ya canınızı zamanı şimdi.. Bu da kutsal bir amaç ne de olsa.. Annem anlatırdı seferberlik ilan edildiğinde insanlar parmaklarındaki alyansalara kadar vermişler devlete.. Bizim onlardan neyimiz eksik, canı verilecek kız çocuğunuz yoksa o zaman elleri cebe atıp iktidarı kurtarıcaz, ne de olsa her şey vatan için.
Kafamı boşaltıp bir tatil yapayım dedim yok olmadı, gazete okumayayım diyorum o da olmuyor, bir kaç gündür okumuyorum gerçi ruhum daraldı.

Ha birde iran ziyareti hikayesi var beni kaşındıran, Atatürk'ü ziyaret etmemek için İstanbulda yapılan görüşmeler, trafik keşmekeşeşi de cabası. Bildiğim her ülkenin protokol kuralları vardır, dışarıdan gelen her yabancı da resmi ziyaretlerinde bu protokol kurallarına uymakla yükümlüdür, çünkü bunlar milli değerlerimizi, saygınlığımızı gösterir, duruşumuzu gösterir dışarıdaki adama. Yok ama biz ne yaptık kravat takmayan sakallı devlet adamları Atamızı ziyaret etmek istemedi diye (demek ki laikliğimiz teee irana bile battı buradan) babacan tavırlar sergilerdik. Atamızı yok saydık, detay gördük yeditepeye alalım sizi dedik. Atayı Allaha ortak koşmakla suçlanıyoruz ama iktidara para yardımı yapmak, kızlarımızı kurban etmek, ulusal değerleri bu uğurda hiçe saymakla kimseyi kimseye şirk koşmuyoruz çünkü. Hatırlayalım bakalım peygamberimiz kabeden putları niye kaldırmıştı, insanlığını kaybetmiş homosapiensler putlara hediyeler sunup, kurbanlar vermersinler de Allah yoluna girsinler diye. Ah diyecek ne çok şey var da işte denmiyor.. Ya sabır yüce rabbim ya sabır...

Oh içim şişti günlerdir. Yazdım rahatladım. En kısa zamanda yeniden görüşmek dileğiyle

Best wishes from Bodrum
Fasulye

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Webmaster cok tesekkurler...

Selamlar Elen