Başlangıç Noktamız : Kahire
24 Ocak 2009 Cumartesi sabahı saat 05:00'de büyük bir heyecanla uyanıp, 07:30'daki İstanbul uçağımıza yetişmek üzere koşturmamıza başladık.. Nihayet yıllardır hayalini kurduğum Mısır'ı kendi gözlerimle görebilecektim.. Turumuz İstanbul kalkışlı olduğu için, rehberimiz ve sonradan adını Ramses koyacağımız grubumuzla Atatürk Havalimanı dış hatlar gidiş terminali'nde buluşacaktık.
Buluşma noktasına geldiğimizde hala uykumuzdan uyanamamıştık. Rehberimizin yönlendirmesi ile check-in lerimizi yaptırıp uçaktaki yerlerimizi aldık.. Uçuşumuz Mısır Havayolları ile gerçekleşecekti. Herhangi bir rötar durumu oluşmadan havalandık ve macera başladı..
Varış noktamız Kahire idi. İki gece Kahire'de Le Meridien Pyramids Otelde konaklayacak ve ardından gemimiz Mirage - 1 'e geçecektik.
Kahireye vardığımızda akşamüstü olmuştu, aynı meridyen aralığında olduğumuzdan Mısır ile Türkiye saati birebir aynı..
Bu arada uçakta hepimizin şaşkın gözlerle izlediği Mısırlılar cep telefonları açıyor, mesaj atıyor ve resimlerine bakıyorlardı. Gruptan yükseken "cık, cık" sesleri ya da keskin bakışlardan da pek etkileniyora benzemiyorlardı. Cesur insanlar netekim.. Uçağın kalkışı sırasında gösterilen eğitim filmi bir dua ile başlıyordu. Sanırım ona güveniyorlardı :)
Bu arada eğitim filminde, Türk Hava Yollarında gösterilen filmden farklı olarak bir bayan ve çocuk değil, bıyıklı ve göbekli bir Mısırlı erkek gösteriliyor.. Oksijen maskesi kısmında çocuk maskesi ile ilgili bilgiyi direkt geçiştiriyordu.
Hava sıcaklığı beklediğimizden biraz düşüktü.. Üzerimizdeki kışlık montlar ilk gün hiç de fazla gelmedi..
Hava alanından çıkışta otobüsümüze yerleşmeyi beklerken sigaralarımız içmeyi ihmal etmedik ve ayağımız ilk defa duvar kenarlarında biriken çöl kumuna değdi.. Kahire’deki ilk gün batımına bakarak yeniden otobüslerimize binerek otelimize gittik.. Otelimiz’in bahçesinden piramitlerin çok rahatlıkla görüldüğünü söyleyen rehberimize rağmen kararan hava nedeniyle piramit silüetlerine alışık olmayan gözlerimiz, karanlıkta boşuna dev üçgenleri arayıp durdu.
Kahire’de iki adet Le Meridien Otel var. Bizimki piramit bölgesinde olduğu için adı "Le Meridien Pyramids"... Beş yıldızlı olan otel, Türkiye’deki beş yıldızlı otellerle kıyaslanamayacak olsa da, düzenli ve temiz.. Zaten ancak yorgun argın yemek yeme ve kafanızı yastığa koyma fırsatı bulduğunuz Mısır’da lüks arayacak vaktiniz olmuyor.
Otel’in lobisinde bagajlarımızın odalara taşınmasını beklerken bize hibiskus ikram ettiler..
Hibiskus'un latince adı Kerkedeh'dir. Kerkedeh ise Sudan çöllerinde yetişen susuzluk gideren bir bitkidir. Zaten latince ismi olan Hibiskus da vücuda şifa veren, ferahlatan anlamındadır. Çay gibi demlenip içilir. Sudan'ın geleneksel bir içeceğidir. Halk dilinde yaprakları güle benzetildiği için Mekke gülü ya da Nar çiçeği olarak da bilinmektedir.(alıntı için bkz. mucizeiksirler.blogspot.com)
İki gece konakladığımız otelimize turun son gününde piramitleri ve Kahire Müzesini gezmek için geri dönecektik.
Ancak ben bu arada Kahire hakkında biraz bilgi vermek istiyorum, çünkü son gün anlatılacak daha farklı şeyler olacak..
Kahire Mısır'ın başkenti ve arap dünyasının en kalabalık kentidir, ayrıca barındırdığı birçok üniversite, yüksek okul, tiyatro, müze ve abideleriyle ülkenin atardamarı konumundadır. Eski Kahire, 1979 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunmaktadır.
Şimdi ansiklopedik bilgileri bir tarafa bırakıp kendi gözlem ve rehberimizden aldığımız bilgileri aktarmak istiyorum izninizle. Öncelikle Mısır şeriatla yöneltilen bir Arap ülkesi değil, nüfusunun büyük bir kısmı müslüman olsa da, yaklaşık üçte ikisini hristiyanlar oluşturuyor. Kahirenin modern bir yüzü olduğu gibi, maskesini düşürdüğünüzde görünen bir de fakir bölgeleri var.
Yandaki resimde gördüğünüz şekilde pek çok bina var etrafta.. Şehrin bir kısmının inşaat alanı gibi gözükmesine neden olan bu evlere "Sıvasız Evler" deniyor. Sebebi ise şu, birden çok evlilik yapan Mısırlı Müslüman erkekler, her yeni eşleri olduğunda binaya bir kat daha çıkıyorlar. Bu nedenle de evleri sıvamıyorlar. Çünkü sıvandıkları zaman binaların yükseltilmesi mümkün değil. O nedenle her ihtimale karşı evler sıvasız bırakılıyor ve böylece yeniliklere daima açığım mesajı veriliyor bir şekilde.. Bu resmi gören bir arkadaşım, "Peki hiç gökdelen yok mu Kahire'de?" diye sordu. Evet var olmaz olur mu? Ama onlar sıvalı, sanırım kat yasağına takılmışlar.. :) Dikkat ederseniz evlerin pencereleri ya buzlu cam ya da kepenklerle sıkıca kapalı.. Özel hayata müdahale sınırına girmeden bu kadar bilgi yeterli sanıyorum..
Evet Kahire'nin öteki yüzünde ise Nil'in kenarında yükselen gökdelenler ve Lüks Oteller yer alıyor. Burası için Kahire'nin Nişantaşı diyebiliriz. Çok farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığı için lüks semtlerde Avrupa mimarisine benzeyen pek çok eski binaya rastlıyorsunuz. Bakımsız olmalarına rağmen yine de şehre ayrı bir güzellik katıyorlar.. Kahire'de gördüğümüz taksilerin çoğu Murat 124'lerden oluşuyor. Ayrıca Doğan ve Şahin'e de rastlamak mümkün.. Sanırım eski Mısır Tanrılarının adında oldukları için onları tercih ediyorlar.. Şaka bir yana Fiat Mısır'da iyi satış yapmış gibi duruyor. Kahire'de sigara içenlerin sayısı oldukça fazla.. Aslında Kahire'nin trafik, keşmekeş ve fakir-zengin yerleşim yerleri açısından İstanbul'dan çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Rehberimiz Türkiye'nin 20 yıl önceki halini yaşadıklarını söyledi bize.. Bu ülkeye pis diyenlerin Türkler olmaması gerekiyor bana göre bu yüzden. Esnaf genellikle uzun entariler giyiyor. Bunlar sıcak bir memleket için oldukça rahat giysiler.
Çarşaf çok rastlanan bir görüntü değil, türbanlılar olsa da, daha çok saçların bir kısmını açıkta bırakacak şekilde kapalı kadınlar var. Ama saçları açık dolaşan da pek çok kadına rastlamak mümkün.
Resimde de göreceğiniz gibi trafik tam bir keşmekeş. Şehirde bolca üst geçit var. Dikkat ederseniz kimse şeritlerde ilerlemiyor. Sanıyorum bu çizgiler Mısırlı'lar için henüz bir anlam ifade etmiyor. Sürekli kornaya basıyorlar. Hemen her şöförün elinde bir sigara gördüm diyebilirim. Rehberimizin dediğine göre kadın şoförlerin sayısı ağırlıkta.. Hurma ağaçlarına ülkenin her yerinde rastlamak mümkün..
Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama genellikle şehrin hafif buğulu bir görüntüsü var. Bu belki binaların soluk renkleri ve çöl tozundan olabilir. Çarşılar genellikle İstanbul Mahmutpaşa veya Ankara Çıkrıkçılar yokuşu tarzında.. Ama işin en güzel tarafı bu çarşılarda Mısır kültür ve tarihi dışında hiç bir ürün yok. Yani Mısır'da bulabileceğiniz tek şey, Mısır.. Çoğunlukla benzer şeyler olmakla beraber yine de raflara dağınık yerleştirilmiş, Tanrı heykelleri ve süslere bakarken hep bir şeyi atlayacak ve aradaki bir güzelliği görmeyecek mişsiniz hissine kapılıyorsunuz.
Pazarlık ve bahşiş Mısır'da oldukça ileri seviye de bunlara ilerleyen bölümlerde değineceğim. Ama Yahudi pazarlığına girseniz bile esnaf size asla rencide edici davranmıyor.
Türkleri gerçekten çok seviyorlar.. Türk olduğumuzu anlar anlamaz..UEFA'dan sonra olduğunu öğrendiğimiz ve her yerde duyduğumuz cümle şu oldu "Yavaş yavaş, Hasan Şaş".. Kuzeyinden güneyine kadar gittiğimiz bütün Mısır'da her yerde bunu söylediler bize.. Pazarlığa başlamadan önce onlardan olduğumuzu ve o nedenle turist fiyatından değil, Mısır fiyatından verecekleri açıklamasında bulundular.
Mısır'ın para birimi Pound, alışverişin başında ödeme şeklinizi söylüyorsunuz.. "Egyptian pound or euro?".. Zaten daima ilk fiyat size soruluyor.. Piyasasını hiç bilmediğiniz bir yerde, ilk defa alacağınız bir ürüne fiyat biçmek zor olduğundan başlangıçta öylece kalıyorduk hepimiz.. Çünkü "Bu ne kadar?" dediğiniz anda "Ne kadar vereceksiniz?" sorusu ile karşılaşıyorsunuz. Beş Mısır pound'u yaklaşık bir dolara denk geliyor. Çok pahalı bir ülke değil Mısır bizim ülkemize göre.. Ama dediğim gibi alışverişiniz Mısır kültür ve tarihi üzerine olabilir sadece.. Tabii ki İslam kültürüne dair de ürünler mevcut pek çok yerde.
800 poundla başladığınız bir pazarlıktan 150 veya 100 pound'a kadar inebiliyorsunuz. Bu nedenle aynı ürün her yerde başka fiyat..
Bu arada Mısır kelimesi sadece Müslümanlar tarafından kullanılan bir isim. Hristiyanlar Egypt diyorlar direkt. Egyp Yunan kökenli bir kelime... Ancak Mısır'da kullanılan isimde, bizim kullandığımız ikinci "I" yok.. Yani onlar "Mısr" diyorlar.
Kahire'de alışveriş süs eşyası ve biblodan ibaret değil. Papirüs enstitüleri ve muhteşem esans dükkanları var.. İşporta da satılan bu ürünlerin orjinallerine ancak bu dükkanlardan erişebiliyorsunuz. Bir süre sonra sahte papirüs ile gerçeği arasındaki farkı görmeyi de öğreniyorsunuz, zaten fiyatları da kendisini belli ediyor. Bu arada Papirüs Eski Mısır'ın kutsal çiçeklerinden biri.. Tarihsel kısmına geçtiğimizde size bundan bahsedeceğim, Eski Mısır mimarisinde nasıl kullanıldığını da..
Rehberimizin bizi götürdüğü bir Papirüs Enstitüsünde nasıl papirüs yapıldığını öğrendik. İlk iki günün fotoğraflarını maalesef sildiğim için sizelere bu yapımı resimlerle akratamayacağım ama anlatmayı deneyeceğim.
"Papirüs, Cyperaceae ailesinden bir su bitkisi ve eski çağlarda bu bitkinin gövdesinden hazırlanan yazı kağıdının adıdır.
Eski Mısır]lıların yelken, bez, hasır ve yazı kağıdı olarak kullandıkları papirüs onlardan Yunanlılara daha sonra Romalılara intikal etti ve M.S. 3. yüzyılda yerini parşömen alıncaya dek kullanımı sürdürüldü.
Yunanca papiros kelimesi Kıptice’den ödünç alınmış ve neredeyse tüm batı dillerine girmiştir (İngilizce, Almanca, Fransızca Papyrus, Rusça папирус, İspanyolca, İtalyanca papiro)
İngilizce paper “kâğıt” ve Türk argosunda “para” anlamına gelen “papel” kelimelerinin de orijini bu kelime olmalıdır." - Alıntı Vikipedi
Yukarıda resmini gördüğünüz papirüs bitkisinin sap kısmı ayrılıyor öncelikle. Daha sonra dışındaki yeşil kabuk çıkarılıyor. Kalan parça görünüşte hepimizin bildiği ve peygamberimizin dişlerini fırçalamak için kullandığı misvak gibi görünüyor. Dokunmadım ama sanırım yumuşaklığı da aynı öyle.. Yumuşaması için suda bekletildikten sonra, bir merdane yardımı ile açılıyor ve ince zar gibi dikdörtgene dönüşüyor. Bu dikdörtgen parçalar bir keçe parçasının üzerine alt alta dizilerek papirüsün boyu ayarlanıyor ve üzerine yine bir keçe kapatılarak kurumaya bırakılıyor. İyice ezilip yapışması için bir mengenenin içinde iyice sıkıştırılıyor. Kuruduğunda tüm küçük dikdörtgenler birbirine yapışıyor ve ortaka bir papirüs çıkıyor. Sadece ıslandığında yeniden ayrılabiliyor. Daha sonra özel kök boyaları ile üzerine rölyefler işleniyor.
İşporta da satılanlar için ise muz kabuğu kullanıldığını duyduk, üzerlerindeki resimler ise baskı yöntemiyle yaplıyor. Yukarıda gördüğünüz papirüs üzerine işlenen rölyef ölüler kitabından bir alıntı. Maat Salonunda ölünün sorgusu yapılıyor. Bu rölyefin hikayesini size ilerleyen bölümlerde anlatacağım..
Kahire hakkında bu kadar bilgi şimdilik yeter.. Turun son gününde Piramitler, Kahire Müzesi ve Esans Dükkanlarına döneceğiz yeniden..
Devam eden bölümde ikinci gün gittiğimiz İskenderiye hakkında bilgi sahibi olacağız..
Sevgiyle Kalın
Fasulye
5 yorum:
sayende geziyoruz senle birlikte mısırı
evlilik ve binaya kat çıkma meselesi ilginç bu işe ne denli önem verdikleri evlerin çirkin görüntülerinden belli
trafiğide cabası
ikinci blümü merakla belklyoruz...
bir süredir burada yoktum. ancak fırsat bulabildim yazılarına okumaya. çok istediğini bildiğim bir seyahati gerçekleştirmiş olman beni çok mutlu etti. darısı başıma diyorum artık. o gün geldiğinde senin gözlemlerinle ve deneyimlerinle daha bir tecrübeli olacağım. devamını merakla bekliyorum. hoşgeldin:))
çok güzel anlatmışsın .sanki görüyormuşum gibi.sarısı hepimizin başına.
devamını da heyecanla bekliyorum.
çok güzel tasvir ediyosun bu arada.
Merhabalar
@akıllıiğne.. aslında bu görüntüler sadece Kahire'de var yani güneye indikçe bunlara rastlamıyorsun..
@Nily hoşgeldin öncelikle.. umarım herkes gönlündekileri bir bir gerçekleştirecek şansı bir gün yakalar. Mısır konusunda her zaman rehberlik etmeye hazırım :)elimden geldiğince tabi.
@yusufunalemi.. aslında keşke her detayı hatırlamak mümkün olsaydı.. sıcağı sıcağına yazmak istiyorum ki ben de.. detaylar aklımdam uçup gitmesin.. teşekkürler..
Hepinize sevgiler.. :)
Merhabalar Fasülyecim soluk souluğa okudum ve çokk bilgilendim teşekkürler emeğine sağlık.Bizim de Murat 124 (33 yıllık)var demek ne güzel:) her ayrıntı müthiş Papirüsler ilgimi çekti,şimdi parşöment kağıdı deniyor.ben de nakış yapıyorum,kumaşa parşöment kağıdıyla geçiriyoruz.tarihçesini öğrenmek çokk güzeldi sağol hemen diğer iki bölümü de okuyayım:)
Yorum Gönder