16 Kasım 2011 Çarşamba

EVREKA!!

Malum kış trendi, havalar soğur soğumaz milletden geri kalmayalım diye, bugün oğlumla salya sümük hastayız evdeyiz.. Bir kış günü evde sakin sakin vakit geçirmek gerçekten keyifli oluyor.

Hastayız dedim ya, o yüzden temizlik, yemek, iş güç falan da yok, kanepeleri parselleyip bir film izledik önce, teknolojinin gözünü seveyim biraz alışveriş sitesi falan da dolaştım yattığım yerden çok güzel oldu. Her gün hayatımızdaki tüm kaos ve zamanla yarışa rağmen alışkankık haline getirdiğim gazetelere bakmamak için epeyce oyalandım aslına bakarsanız.

Hatta gündüz iş yerimden girme fırsatım olmayan Face Book u açtım sağa sola biraz laf yetiştirdim. Ama sonra arkadaşımın yazdığı ve bir süredir gündemi yolundan çıkarmaya çalışan bedelli askerlik hakkındaki aşağıdaki cümleleri okuyunca duramadım açtım gazeteyi..

"Bakan acikladi: kredi kartina bedelli askerlik... Komutan: nasilsin asker? Askerler: VADAAAAAA...."

Gazete de başbakanımızın çalışmaların sonuna gelindiği ve en geç önümüzdeki haftada açıklanacağını söylediğini okudum. Arkadaşımın yazdığı başlığı görünce epeyce güldüm aslında bu ülkede yaşanan ölüm haberi içeren olayların bir çoğuna güldüğüm gibi. Hani öyle Engin Ardıç'ın Atatürk diktatör değildir diyenlere güldüğünü söylediği yerimle değil, ağzımla.. Netekim herkes ağzı neredeyse orasıyla gülebiliyor, bu anlamda Sayın Ardıç'a da kızmamak lazım olduğunu da burada yeri gelmişken belirtmek isterim.

Huyum kurusun işimde dahil her konuda paranoya üreterek tüm ihtimalleri gözden geçirdiğim için, bir yandan gülüp, bir yandan gazeteye göz gezdirirken, öte yandan düşünmeye de devam ediyordum. Aslında bir kaç gündür aklımda gezinen şöyle bir soru vardı?

"Ülkenin içinde bulunduğu dönem göz önüne alınacak olursa, özetle ordunun yıpratıldığı ve bulunan her yöntemle bastırıldığı, ölümün kol gezdiği, terörün tabiri caiz ise "top yaptığı" ve bütün ortadoğu ülkelerinde sıcak iç savaştan doğan ateşin sınırötesine sıçrayan kıvılcımlar ürettiği düşünülerek, her zaman alıştığımız gibi gündem değiştirmek için kullanılan bedelli askerlik meselesine bu defa sadece gülüp geçmeli mi? yoksa bir çapanoğlu aramalı mıydı?"

E Türk'ün aklı belki evde hasta yatarken de gelebiliyor ve atalarımız bunu gözden kaçırmış olabilirlerdi. Bu bağlamda bence hazır vaktim de varken bir çapanoğlu aramakta sakınca görmemekteydim açıkçası.

Askerlik dediğimiz şey neydi.. "Vatan hizmeti".. Ne diyordu askerler "Her şey vatan için", şehit anaları ne diyordu "Vatan sağolsun" ben bu haberi hangi gazete de aramıştım "Gazete Vatan".. İpuçları beni doğrudan "vatan sevgisi" konusuna doğru götürmüştü. İyi de öte yandan benim de bir oğlum vardı. Ülkede ülan edilmese de bir doğal afet ve milli yas, ayrıca yine söylenmese de iç savaş tarzı bir durum vardı. Aslında bir de darbe olacaktı da neyse onun önünü aldılar, öbürleri hala duruyor..

Neyse konuyu dağıtmayalım, evet benim bir oğlum vardı, arkadaşlarımın da bir çoğunun erkek evladı vardı. Dünyada erkek nufusunda bir artış mı oluyordu ne? demiyeceğim elbette. Biz çocuklarımızı bu şartlar altında "en büyük asker bizim asker" nidaları içerisinde askere güle oynaya gonderir miydik? Yoksa arkadaşımın da söylediği gibi kredi kartına peşin fiyatına on taksit ile groupfoni indirimi kullanıp, turkcelliler yaşadı kampanyalarından faydalanıp, bir de üzerine word puanımızı ekleyerek bankalar önünde kuyruklar oluşturur muyduk?

Düşündüm karar veremedim bir anne olarak.. Kafam karıştı.. Hani şu Kahpe Bizans filmindeki gibi onu "asker yapmayın beni yapın" diye ortaya atlayıp , ağlasam ratinglerim yükselir miydi acaba? Ben bu vatana oğlumu değil kendimi feda etmek istiyorum, onsekiz yaşına gelince o da kendi kararını kendi versin diyeceğim ama gel gelelim o zaman da ben onsekiz yaşımdayken bunu yapar mıydım diye kendimi dönüp sormam gerekti. Kırk yaşımda buna vereceğim cevap "evet" aslında ama o yaşlara geri dönüp bunu kesinleştirmek biraz zor.

Sonra buradan nereye mi vardım? İkilemler.. Son donemde neredeyse ikilem yaşamadığım konu kalmamıştı gündeme dair. Gazete ve internet ortamında yayınlanan beyanların neredeyse çoğunun bir kısmına katılıyor bir kısmına katılmıyordum. Hiç ortası yoktu ya da tamamen katıldığım düşünce yapısı o kadar azdı ki.. Albert Camus'un yabancısı ben miydim acaba? Yoksa gazetelerin yalancısı mıydım?


Neyin bedeliydi sahi bu askerlik ücreti? Hem sonra bu toplanan paralar ne olacaktı, depremden mütevellit önceki hükümetlerin uygun gördüğü vergilerle GrahamBell'in bizlere armağan ettiği iletişimin bedeli ile yapılan duble yollardan sonra, triple yollar mı yapılacaktı ülkeye? Yoksa TSK nın cebine girecek de militarist bir yonetim arzusuyla darbe üzerine darbe yapmalarına mı yarayacaktı. İkinci alternatifi pek sanmıyorum zira orduda darbe yapacak üst düzey yetkili kalmadığından ve neyse parası vermiş içeride bir askerliğe bakıp çıkacak arkadaşlarla da darbe yapılamayacağı gün gibi ortadaydı.

Durun durum bu bedelli askerlik paraları ile belkide daha önce bahsi geçen ama ülkede konu konuyu açtıkça unutup gittiğimiz diğer şeylerden biri olan paralı sınır birlikleri mi kurulacaktı yoksa? Parayı veren düdüğü ay pardon sınırı çalacak mıydı ki?


Derken bir de baktım intertnet dünyasının siyasi videolarının en fazla hit alan kahramanı değerli Muammer İnce almış elinde 10 Kasım ve I. Abdülmecit'i anma törenleri davetiyelerini bas bas bağırıyordu. Niye 10 Kasım davetiyesi fotokopi imiş de Abdülmecit'inki süslüymüş. Yarın ki gazetelerde beklediğim göz yaşları içerisindeki açıklama "Efendim siz de takdir edersiniz ki, ulu önder Atatürk gösterişi sevmezdi" . Hadi buyrun, var mı itirazı olan, koskoca ihtişamlı bir Osmanlı Padişahının anma davetiyesi de elbette ihtişamlı olacaktı bu durumda, bunda yanlış anlayacak ne vardı?

PKK askerimi ve sonunda sivilleri kırıp geçirirken öfkeyle ağzdımdan Kürt kelimesi çıkmasın diye dikkat ediyordum çünkü hedefim bu ülke de yaşayan Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil BDP ve PKK'ydi doğrudan.. Bu ikimele düşenleri yanıltmak bu ikilemi kullananların ekmeğine yağ sürmek istemiyordum.

Van da yaşanan büyük deprem ve ardı arkası kesilmeyen artçılar sonrası enkaz altında, soğuktan donarak ölen yaşlı, gençi çocuk herkes için içim kan ağlarken bir yandan aman yardımlar PKK ya gidiyor dikkat edin uyarıları neticesinde ikilem yaşamadınız mı bir çoğunuz ve hala yaşamıyor musunuz? Önemli olan niyettir ben elimden geleni yapayım, kul bilmezse Allah bilir demediniz mi çoğunuz yardımlarınızı gönderirken? Ben dedim..

Sayın Egemen Bağış'ın bir yurt dışı üniversite gezisinin 10 Kasım saat dokuzu beş geçe Atam dolma bahçede saatine denk gelmesi sonucu, türban ve ergenekon meselelerinin Atatürkçü düşünce temeline dayandırmak suretiyle sarfettiği sözde Atatürk'ü öven cümleleri, eminim bir çoğunuzun kafasında soru işaretleri ve şaşkınlık yarattı. Atatürkçü düşünce huzur ve refah demektir dedi kendisi ayrıca, Atatürk düşüncesinin AK Parti yorumunu mu dinledik yoksa sabah mahmurluğu kafası mı karışıktı bilmiyorum.

Ardından Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir terörist cenazelerinde ön saflarda yer alırken birden bire depremde yaptığı yardım ve destekten dolayı TSK ya teşekkür etti. İş başka arkadaşlık başka diye mi düşündü bilmiyorum.

Gazetelerde son terörist ölümlerinin ardından cenaze evlerinin Türk bayrakları ile donatıldığı haberlerini gördük. Evladı terör örgütüne yem oldu diye aileler de PKK destekçisi değildi elbette ama o bayrakları gorene kadar kaçımız bunun farkına vardık. Sonra Feribotta etkisiz hale getirilen teröristin cenazesine katılan ve alkış tutan BDP milletvelikili Tunceli ve diğer tüm PKK ve BDP yandaşlarını terörist in annesinin cenaze evinden kovduğu haberini okuduk. Ne hisettiniz? Ne düşündünüz bilmek isterdim. Maçta gol atılınca hisettiğiniz o taşkın "Goool" çığlığını mı atmak istediniz - ben bir ara oyle hissettim-, yoksa acılı Anadolu anasının alnından öpmek mi istediniz. Peki bütün bu haberler olmasaydı, o teröristin bir ailesi olduğunu ve aslında terör örgütüne karşı bir vatansever olabileceklerini hiç düşünür müydünüz? Yoksa sanal ortamlarda bir çok insanın yaptığı gibi "En iyi Kürt, ölü Kürttür" temelli düşünce akımına mı kapılır giderdiniz? İkilemlerle dolu ülkem benim..

Bunu savunduğum için yani o terörsitin ailesinin de bir vatansever olabileceği gerçeğini göz önüne almanızı istediğim için ben terör örgütüne veya Kürt kökenli vatandaşlara sempati yaratmaya çalışmakla suçlanır mıyım dersiniz? Tıpkı Kur'anı övdüğümde yobaz, Atatürk'ü övdüğümde dinsiz sayılabildiğim gibi. Her şey bu kadar siyah beyaz mı bu ülkede? O zaman acilen bir KaraParti kurmak lazım AkPartinin karşısına ki, ak parti, kara parti bir an önce belli olsun biz bu ikilemlerde boğulmadan önce..

Tüm bunları düşünürken düşünürken gazetede gördüğüm şu haberle şimşekler çakıverdi beynimde..
Sayın Başbakanımız hani BDP nin PKK ültimatomu üzerine meclisten çekilse mi çekilmese mi tartışması yaşaması üzerine, "Çekilseler kaç yazar, çekilmeseler kaç yazar" ya da benzeri bir şey söylemiş ya.. İlkin şöyle düşündüm.. "Öyle tabe yeaa... Kimmiş ki onlar?", ardından şöyle düşündüm "Oğlum burası meclis değil mi? Kim var bu mecliste? Milletin vekilleri? E tamam da bunlar milletin değil teröristin vekili olmuşlar.. Mecliste ne işleri var gerçekten? Ama öte yandan bir başbakan milletin vekilleri için çekilse kaç yazar çekilmese kaç yazar der mi yaa? Derse bu nedemektir? Meclis beni bağlamaz mı demek? Al sana bir ikilem daha, dahası bir ironi..

Sonunda yıllardır o gündemden bu gündeme sekerken, daha bir tanesini düşünüp taşınmadan öbürüne kafa yormaktan sersemlememizin nedeninin bu hükümetin "sürekli gündem ve ikilem yaratma marifetiyle" olduğunu ve bu sersemliğimizin bizi eriştirdiği koyun mertebesi neticesinde de bu gün gelmiş olduğumuz durumun temel noktasını bir çırpıda çözüverdim. O halde "evreka" ..

Taa ki, yarın yeniden günlük kaos ve zaman yarışına girip, iki arada bir derede gazetede değişen gündemi takip edip kafamı kurcalayacak yeni bir konu bulana kadar elbette.. O yüzden unutmadan yazayım dedim..

Şimdi hastalığıma ve mırıldamama kaldığım yerden devam edebilirim.

Saygı ve sevgilerimle
Fasulye

Hiç yorum yok: