18 Eylül 2008 Perşembe

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ İNSAN MODELİ ÜZERİNE SALINIMLAR

Bu sabah "KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ İNSAN MODELİ" başlıklı bir e-posta aldığımda ilkin daha önce benzerlerini defalarca okuduğumuz, gazete eklerinde verilen ve yüzeysel bilgiler dışında bir içerik sahibi olmayan sıradan bir yazı olduğunu düşündüm. Ama kişisel gelişim de hemen her konu gibi ilgi alanıma girdiğinden okumadan edemedim. Toplam 24 madde olarak verilen model tanımında bir kaç cümle gerçekten hissettiklerimi çok güzel ifade etmişti. Belleğimde kelimelere oturtamadığım düşüncelerime bu kadar uyan cümleleri heba etmemek ve balık hafızamda kaybolup gitmelerine izin vermemek için bir yazı yazmaya karar verdim, çok planlı yola çıkmamış olsamda.

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK

Aslında içeriğinde yer alan cümlelerden önce başlığına takıldım yazının ve bir süre anlamaya çalıştım tam olarak neyi kastettiğini ; Neydi sahi "KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK!".

Yazının içeriği okunduğunda sadece kendini gerçekleştiren insanın nasıl olabileceği konusunda bilgi veriliyordu, kendini gerçekleştirmek ne demek tam olarak açıklanmıyordu aslında. Bu 24 maddedin tamamına ya da büyük bir kısmına sahip olduğumuzda mı "gerçek" olabilecektik acaba diye düşündüm bu yüzden. Acaba gerçekten matrix diye bir şey mi vardı? Gerçek değilsek neydik o zaman? Sahte mi? Birer hologram olarak mı salınıyorduk yeryüzünde de, sadece hukuk kitaplarında mı gerçek kişi yerine konuluyorduk. Gerçek kişiler ve tüzel kişiler.

GERÇEK BİR İNSAN OLMAK mı kastediliyordu ya da bu başlık da. O halde insan olmanın kesin bir tanımı olmalıydı bu 24 maddeyi yazan kişinin elinde. Bu tanımı kim yazmış olabilirdi ki, dahası kim kabul görmüş sayabilirdi?

Her durumda sahte noktasında kalan bir kısım kalıyordu yeryüzünde. Sahte olmak, sahtekar olmak demek değildi tabii ki, KENDİSİ GİBİ OLMAMAK olabilirdi belki, KENDİSİNİN FARKINDA OLMAMAK olabilirdi ya da..

Bana göre bu 24 maddeye sahip bir insan modelini tanımlamak daha basitti oysa ; "MUTLU İNSAN MODELİ".

Ne olduğunda en çok mutlu olurdum onu düşündüm sonra, KENDİM GİBİ OLDUĞUMDA, yani herhangi bir kaygı veya sorumluluk altında ezilmeden kendimi ÖZGÜRCE İFADE EDEBİLDİĞİMDE mutlu oluyordum ben. Blog yazmayı sevmemin en temel nedenlerinden biri de buydu zaten. O anda anladım KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK ne demek olduğunu. GERÇEK KENDİNİ HİSSETMEK'di bu tanımın anlamı benim için. Benim için demek durumundayım çünkü bu benim gerçekliğim ve algım. Sizin ki tamamen farklı olabilir.

TÜM İNSAN IRKININ PARÇASI OLMAK

İşte yıllardır sınırsızlık tanımları içerisinde dönerek, küreselleşme tanımlarını içime sindiremeyerek anlatmaya çalıştığım bir düşünce. Evet bu anlama gelen pek çok kavram var literatürde belki ama ben en çok bu cümleyi sevdim. "Dünya insanı" olmak vb tanımlar daha çok reklamlarda duyabileceğimiz türden sloganlar gibi gelir bana çünkü. Reklam pazarlamanın en büyük silahı olduğuna göre de ister istemez bir sahtecilik kokusu yayılır bu tür cümlelerden bana göre. TÜM İNSAN IRKININ ise daha evrensel daha gerçekçi geldi bana bu yüzden. Asla faşist olmadım zaten. Milliyetçiyimdir ama faşist asla. Aslında milliyetçiliğinde dozu kaçtığında faşist olma eğilimleri gösterdiğini düşünüyorum ama şimdi konumuz o değil.

Tüm insan ırkının parçası olmak ne demek peki bana görelerle yola çıkacak olursak yine. Çok basit aslında EŞİTLİK. Hiç bir vasıf ile, hiç kimseden aşağıda ya da yukarıda olmamak. Haklar anlamında eşitlik veya demokrasi değil tam olarak söylemek istediğim, daha çok öyle hissetmek. BEN VE DİĞERLERİ gibi değil BİZ gibi hissetmek. Üstünlük ve eksiklik aramak da değil. Kıyaslamamak, yarışmamak KABUL ETMEK. Aslında pek çok açıdan bakıldığında farklı yorumlar alabilecek bir cümle belki bu. Ahlaki açıdan, siyasi açıdan, dini açıdan ama hemen hiç biri tanımlamıyor benim hissetiğimi bu cümle kadar. Bu hepsinin üzerinde bir his çünkü bana göre. Biz, siz, onlar değil çünkü hepimiz, yaradılıştan başlayıp gelecek kuşaklara uzanan bir hepimiz bu bana göre.

İNSANLAR HAKKINDA KONUŞMAMAK, İNSANLARLA KONUŞMAK

Aynı yazıda hoşuma giden bir başka ifade de "İnsanlar hakkında konuşmamak, insanlarla konuşmak". Gerçekten ifade yeteneği çok gelişmiş biri olmalı bunları yazan diye düşündüm bunları okurken.

Aslında "Tüm insan ırkının parçası olmak" tanımı ile ve belki onun devamı olan bir özellik insanlar hakkında konuşmamak. Yargılamamak ve kabul etmeye gidiyor çünkü her ikisi de benim düşünceme göre. Algımız bilgimiz ve hissetiklerimizle sınırlı olduğundan belki böyle geliyor bana. Bu nedenle bana göreleri bastırıyorum bu kadar bu yazıda herhalde, yanlış anlaşılma kaygısı taşıdığımdan değil, yüksek sesle düşünüyor olmamdan kaynaklanıyor sanırım. Bir yandan yazıyor bir yandan kendimle hesaplaşıyorum çünkü aslında. Yine de bu cümlelerin bana hissettirdiklerini anlatacak bu kelimelerden fazlasını bulamıyor olmam da garip geliyor bana şimdi.

Niye konuşuruz insanlar hakkında? Her zaman dedikodu mudur insanlar hakkında konuşmak, olumlu ya da olumsuz. Bu mu söylenmek istenen bu cümlede acaba? Hayır değil bana göre, Belki şöyle söylense daha açıklayıcı olacak bu nedenle "BİR İNSAN HAKKINDA BAŞKALARINA KONUŞMAYIN, DOĞRUDAN O İNSANLA KONUŞUN". Açık yürekli olun kısaca. Açık yüreklilik pek çok güzel ve yeni yolun kapılarını açar insana çünkü. Günümüzde o kadar nesli tükenmiş ve o kadar kıymetli bir değer ki maalesef. Açık yürekli olabilen bir insanla karşılaştığınızda ne söylüyor olursa olsun, arkanızı dönmek oldukça zordur bu yüzden. İnsanların çoğu ayna gibidir aslında, yansıttığınız duygu ve erdemleri bir süre sonra onlarda size yansıtmaya başlarlar, ve eğer gerçekten olumlu duygular yayabiliyorsanız çevrenize olumlu dönüşler alırsınız çoğunlukla. Bu nedenle gülümseme bulaşıcıdır. Bazen sırf çevrenizdekilerin kahkahalarına kapılır gülersiniz bu yüzden.

Adam Fawler (Olasılıksız'ın yazarı)'ın Empati isimli kitabını okudum en son, çok ileri boyutta olsada bu konuyu aslında çok güzel anlatıyordu. Belki kitabın kahramanları kadar olamasak da bizde birer empat olmayı başarabilirsek o zaman daha mutlu bireyler olmayı başarabiliriz. İnsanları ve duyguları anlamak için illa ki sinestezi hastası olmak gerekmiyor.

GEREKSİZ KAVGALARDA TARAF OLMAMAK

Sana bir tokat atana diğer yanağını çevir mantığından oldukça uzak bir cümle daha. Bu cümledeki ilk kelime bütün cümlenin anlamını değiştiriyor. GEREKSİZ. Ne kadar çok GEREKSİZ'likler var oysa hayatımızda. Kendimizden, çevremizden, inançlarımızdan kaynaklanan bir çok GEREKSİZ ile birlikte kaosa çevirdiğimiz hayatlarımızı daha basite indirgeyebilsek ne kadar kolay olacak yaşamak hepimiz için.

Aslında ilk bakışta "Tüm insan ırkının parçası olmak" tanımı ile pek uyuşmuyor gibi gözükse de, hepimiz kabul etmek ifadesinin, boyun eğmek anlamına gelmediğini bilecek yaştayız diye düşünüyorum.

Nedir GEREKLİ KAVGA o zaman? İçsel? Dışsal? Bireysel? Toplumsal? Sınıfsal? Dinsel?

Sanırım zamana ve koşullara göre değişebilir. Ancak sizin kişisel doğrularınız yönlendirebilir sizi bu sorular karşısında, çok da genelleme yapılacak bir konu değil bu nedenle. Kavga dan çok mücadele demek daha uygun olabilir belki bu nedenle. Enerjimizi ancak hepimize bir katkısı olduğuna inandığımız bir mücadele uğrunda harcamalıyız belki de. Bir yere varmayacağına inandığımız GEREKSİZ tartışma ve mücadelelerde, körü körüne tüketmemeliyiz belki kendimizi.

Tartışmaya açık ama benim için anlamlı bir cümle.

ORGANİZASYON NEVROZUNDAN BAĞIMSIZ, ÖZGÜR VE YARATICI OLMAK

"Nevroz, toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ve kişide ruhen hasta olduğu bilinciyle birlikte bulunan tinsel bir hastalıktır.-Vikipedi"

Burada kastedilen nevroz aslında dahil/ait olunan organizasyonun (aile, toplum, tarikat, siyasi grup vb) gelenekselleşmiş düşünce ve tavırlarından sıyrılmayı başarabilmek. Yok olmadan bir bütünün parçası olmak yani bana göre. En güzel örneği "koyun sürüsü olmak" deyimi sanırım bunun. Yine KENDİMİZ OLMAK konusuna dönüyoruz yani. Ancak kendimizi özgür bırakabilirsek yaratıcı olabilir, toplumda bir nakarat olmaktan öteye gidebiliriz çünkü. BİREY OLARAK VARLIĞIMIZI KORUMAK zorundayız.

Sanırım biraz daha uzatırsam bir e-posta mesajı üzerine bir kitap yazacağım o nedenle mesajın içeriğini sizlerle paylaşarak bundan sonrasını size bırakıyorum.

Sevgiyle ve özgür kalın
Fasulye

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ İNSAN MODELİ
YolcuRuh (GÜLFER HATİPOĞLU)

1- Bu insanlar, yaşamın her yönünü severler, şikâyet etmekle ya da olayların daha değişik olmasını istemekle vakit kaybetmezler.

2- Bağımsızlıklarına çok düşkündürler. Aileye güçlü bir sevgi ve bağlılık duymalarına rağmen,ilişkilerinde bağımsız olmaya özen gösterirler.

3- Sevgi anlayışları, sevdiklerine hiçbir değeri zorla kabul ettirmemeyi gerektirir.

4- Onay aramak gereksinimleri yoktur. Övgü ve ödül talep etmezler.

5- Çok açık ve dürüst konuşurlar, çünkü vermek istedikleri mesajları, başkalarını memnun etmek için dikkatli sözcükler arkasına gizlemezler.

6- Gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi iyi bilirler.

7- Kendilerini şikâyet etmeden kabullenirler. Fiziksel benliklerini, sahteliklerle gizlemezler.

8- Doğal yaşamı takdir ederler. Başkalarına eğlenceli gelmeyen şeylerden zevk alma yetenekleri vardır. Gün batımını izlemek, ya da kırlarda küçük bir gezinti yapabilmek, doğum yapan bir kediyi izlemek onlar için mükemmel bir şeydir ve şükran duyarlar.

9- Başka insanları çok iyi anlarlar ve asla şaşırıp şok olmazlar.

10- Gereksiz kavgalarda asla taraf olmazlar.

11- Hastalık hastası değildirler.

12- Dürüsttürler, asla yalan söylemezler, olayları çarpıtmazlar.

13- İnsanlar hakkında konuşmaz, insanlarla konuşurlar.

14- Titizlik ya da düzenlilik gibi dertleri yoktur, verimli yaşamaya bakarlar. Organizasyon nevrozundan bağımsız oldukları için yaratıcıdırlar.

15- Bu insanların müthiş bir enerjileri vardır. Enerjileri doğaüstü değildir, yalnızca yaşamı ve yaşamdaki aktiviteleri sevmelerinin bir sonucudur.

16- Şiddetli bir merak duygusuna sahiptirler. Hep araştırır, yaşamlarının her anını kavramak isterler. Her insan, her varlık ve her olay, daha çok öğrenmek için bir fırsattır.

17- Başarısız olmaktan korkmazlar, hatta onu sevinçle kabul ederler. Bu insanlar, kendilerine zarar verecek duyguları yok etme ve kendilerine verdikleri değeri artıracak olanları doya doya yaşama yeteneğine sahiptirler.

18- Bu mutlu insanlar,asla kendilerini savunma gereksinimi duymazlar. Basitçe 'her şey yolunda, biz yalnızca farklıyız. Anlaşmak zorunda değiliz' derler. Bir tartışmayı, kazanma ve karşısındakini konumunun yanlışlığına ikna etme gereksinimi duymadan, burada keserler.

19- Değerleri dar değildir. Kendilerini tüm insan ırkının bir parçası olarak görürler. Daha çok düşman öldürmekten sevinç duymazlar.

20- Kahramanları ya da putlaştırdıkları insanları yoktur. Herkesi insan olarak görür ve hiçkimseyi kendilerinden önemli konuma getirmezler.

21- Başkalarının yeteneksizliğ i nedeni ile kazanmak yerine, zaferi kendi çabaları ile elde etmeyi yeğlerler.

22- Komşularının ne yaptığını fark etmezler, çünkü var olmakla meşguldürler.

23- En önemlisi bu insanlar 'KENDİLERİNİ SEVERLER'. Kendilerine acımak, kendilerini reddetmek, kendilerine öfkelenmek için zamanları yoktur. Elbette sorunları vardır, ama sorunların onları duygusal paralizasyona götürmesine izin vermezler. Tökezleyip düştüklerinde, tekrar ayağa kalkar ve sızlanmadan yaşamaya devam ederler.

24- Hatalı alanlardan bağımsız insanlar, mutluluğu kovalamazlar, sadece yaşarlar ve mutluluk onları bulur. Gerçekten nadir bulunan insanlardır, onlar için her gün mükemmeldir.. .

Kaynak kitap; Hatalı Alanlarımız – Dr. Wayne W.

Hiç yorum yok: