Örneğin satır aralarında, zaman gezmenliğinin fazla uzak olmayan bir zamanda başlayacağı… Bunun için ışık quantlarının bulunması daha doğrusu anlaşılması gerektiği, bu konuda her şeyin Thule’un yapacağı deneylere bağlı olduğu filan… gibi ilginç bilgilerin varlığındanda bahsedilmektedir.Bu ne demek? Thule’un var ve devam ettiği demek. Zaman üzerine deneyler yaptığı demek!.Thulu örgütüne dahil olan bilim adamları magnetizmal alanlar içinde cisimleri geçmişe ve geleceğe doğru yürütebileceklerini düşünüyor ve iç içe dünyalar ve boyutlar gerçeğinden söz ediyorlardı.
Kitap kurdu olan çok yönlü araştırmacılar NAZİ bilim adamlarının bu konudaki çalışmalarının Amerika’daki Philadelphia deneyine, Montauk projesine ve ordan da 51.inci UFO araştırma üssüne doğru uzanan ilginç bir bağlantı ağını içerdiğini sezecektirler.Belki bu bağlantı doğrudan planlı bir bağlantı değil ama sonuçta bir şekilde bu bilgiler bir yerlerde kesişiyor.
Bir başka araştırmacı yazar Aytunç Altındal'ın Hitlerin Bilinmeyen Yönleri hakkında yazdığı kitap ve makalelerden yola çıkarak Thule hakkında bize aşağıdaki bilgileri aktarıyor.
1. Dünya Savasi sirasinda atesli Alman milliyetçilerini organize eden Germenorden'in ortaya çikardigi en önemli sonuç ise savasin hemen bitiminde kurulan ünlü Thule Dernegi'ydi. Thule Dernegi, ya da Almanca adiyla Thule Gesselschaft, Baron von Sebottendorff adli bir Alman milliyetçisi tarafindan Germenorden'in devami niteliginde olusturulmustu. Sebottendorff ilginç birisiydi. Doguya geziler yapmis, Misir ve Istanbul'da uzun süre kalmisti. Bu gezileri sirasinda simya, astroloji ve Kabala üzerinde çalismis, Gül-Haç felsefesi üzerinde de uzun arastirmalar yapmisti.13 1901 yilinda, Fransiz Grand Orient obediyansina bagli olan bir mason locasina katildi. Sebottendorff'un bagli oldugu loca politik amaçlari olan bir locaydi ve o dönemde Halife Abdülhamid'e karsi devrim hazirligi yapan Ittihat ve Terakki dernegi ile de çok yakin iliskilere sahipti.
Sebottendorff'un masonik kariyerine Aytunç Altindal da "Hitler Dogmadan Önce" baslikli yazi dizisinde deginmisti. Altindal'a göre, Sebottendorff, "Bursa'da Abraham Termudi adli bir yahudi bankerin delaletiyle Memphis adiyla taninan mason locasina üye yapilmisti."Baron, o yillarda bir de Türk Masonlugu ve Bektasilik adli bir kitap yazmisti. Altindal'a göre
Sebottendorff, II. Dünya Savasi'nin ardindan Türkiye'de "görünmeyen eller" tarafindan saklanmisti. (Bu "görünmeyen eller", büyük olasilikla Neo-Nazi masonlarin üye oldugu Moral Re-Armament derneginin Türkiye'deki kolu olan Manevi Cihazlanma Dernegi'ydi.)
Anlatıcının notu :
Aytunç Altındal'ın bahsi geçen dernek hakkındaki açıklamaları http://www.aytuncaltindal.com/makaleler/manevi_cihazlanma_dernegi.html adresinden takip edilebilir.
Yine bu derneğin varlığından şüphe edenler için derneğin yayınladığı bir kitap sahaflarda bulunmaktadır.
http://www.nadirkitap.com/insanlari-degistirme-sanati-paul-campbel-peter-howard-kitap760135.html
Sebottendorff'u bu denli önemli kilan icraati ise kuskusuz kurdugu ünlü Thule dernegiydi. Baron, 1910 yilinda, Istanbul'da bulundugu siralarda, masonluk ve simya prensiplerini anti-komünizm ve asiri sag felsefe ile birlestiren kendine bagli yeni bir örgüt kurmaya karar verdi. 1916 yilinda Germenorden ile baglantiya geçti ve sonraki iki yil içinde örgütün en etkin üyesi haline geldi. Sonuçta, 1918 yilinda Germenorden'in adi Thule Gesselschaft'a dönüstürüldü ve Sebottendorff da örgütün büyük üstadi oldu. Umberto Eco, Thule'nin kurulusunu söyle anlatiyor:
1912'de Ari irkin üstünlügünü öne süren Germenorden diye bir grup olusuyor. 1918'de Baron von Sebottendorff diye biri buna bagli bir grup kuruyor: Thule Gesselschaft; gizli bir dernek. Tapinakçi Gelenege Baglilik'in çesitlemelerinden biri ama güçlü irksal, pan-Cermenist, Yeni-Arilik egilimleri var. 1933'te de, bu Sebottendorff, kendisinin ektiklerini Hitler'in biçtigini yaziyor. Öte yandan, gamali haç, Thule Gesellschaft çevresinde ortaya çikiyor. Thule'ye ilk katilanlardan biri kimdi? Rudolf Hess, Hitler'in kötü yoldasi. Sonra Rosenberg! Sonra Hitler'in kendisi! Gazetelerde okumussunuzdur, Hess, Spandau'daki hücresinde bugün bile içrek (batini) bilimlerle ugrasiyor... (Thule'nin kurucusu olan) Sebottendorff, 1924'te, simyayla ilgili bir kitapçik yaziyor... Gül-Haçlar'la ilgili bir roman da yaziyor.
Eco'nun anlattiklarindan da anlasildigi gibi "Tapinakçi Gelenege Baglilik'in çesitlemelerinden biri" ya da daha basit bir ifadeyle özgün bir mason locasi olan Thule, Nazi partisinin öncüsü ve hatta gerçek kurucusuydu. Örgüt kurulduktan sonra hizla büyüdü. 1918 yilinda yalnizca Münih kentinde 250, tüm Bavyera'da ise 1.500 üyeye sahipti. Üyeler arasinda; yargiçlar, avukatlar, polis sefleri, aristokratlar, doktorlar, üniversite hocalari, bilim adamlari, subaylar, sanayiciler ve is adamlari vardi. Önde gelen üyelerden Bavyera Adalet Bakani Franz Gurtner, ayni makama Nazi rejimi sirasinda da atandi. Thule üyelerinden polis sefi Wilhelm Frick ise Nazi Almanyasi'nda Içisleri Bakanligi yapacakti. Thule'nin Nazi partisine dönüsümü bir dizi olayin sonucunda gerçeklesti. Örgüt, kuruldugu günden itibaren komünistlerle sürekli çatisma halindeydi. 1919'daki komünist ayaklanma sirasinda Thule yeraltina çekildi ve asiri sagci karsi-devrimcileri organize ederek silahli bir terör gücü olusturdu. Komünistlere karsi halk destegi kazanmak içinse, Alman Isçi Partisi'ni kurdu. Iste bu siralarda Adolf Hitler de Thule'ye katildi. Hitler, savas öncesi dönemde okültizmle yakindan ilgilenmis, özellikle Armanenschafft'in kurucusu Guido von List'in teorilerinden çok etkilenmisti. Bu nedenle, bir
Tapinakçi örgütü olan Thule'ye kolayca adapte oldu.
Thule'nin siyasi uzantisi olan Alman Isçi Partisi'nin kendisine amblem olarak gamali haçi seçmesi ise Hitler'in etkisiyle olmustu.
1920 yilinda Alman Isçi Partisi'nin adi Nasyonal Sosyalist Parti (Nazi Partisi) olarak degistirildi. Partinin lideri ise elbette Hitler'di. Hitler'in bu hizli yükselisi, Thule'nin destegi ile olmustu. Hitler'i kesfeden kisi, Thule'nin önde gelen isimlerinden Deitrich Eckart idi. Eckart, yasli bir okültist kadinin kendisine yillar önce anlattigi "Almanya'yi kurtaracak Mesih" prototipini Hitler'de görmüstü. Bu nedenle bu genç adamin elinden tuttu, onu Thule'nin zengin ve etkili üyeleri ile tanistirdi. Nazi partisini ilk günlerinde finanse edenler zengin Thule üyeleriydi; Thule üyesi polis sefleri de Hitler'e korunma sagladilar. Thule'nin Nazi Partisi'nin çekirdegi olduguna, Aytunç Altindal da deginmisti. "Hitler'in ünlü Nasyonal Sosyalist Alman Isçi Partisi (NSDAP), 1920'de Thule tarafindan baslatilan çabalarla kuruldu" diyen Altindal, Thule'nin özellikleri arasinda da "okültizm, simyacilik ve Kilise karsitligi"ni sayiyordu. Bunlar, bildigimiz gibi Tapinakçi-mason geleneginin basta gelen özelliklerindendir. Katolik ilahiyatçi August Knoll da 1950'de, Hitler'in Kilise aleyhtari görüslerinin asil olarak Thule kaynakli oldugunu dile getirmistir.
Kisacasi, Theosophical Society'den baslayarak; Viril, Armanenschafft, Ordo Templi Orientis, Ordo Novi Templi, Germenorden ve Thule gibi okült derneklerin birbirlerinden aktararak tasidiklari Tapinakçi-mason gelenegi, Nazi partisinin gerçek kökenini olusturmustu. Naziler, 1314 yilinda kesin olarak yasaklanmalarinin ardindan yer altina giren ve Gül-Haç ve masonluk gibi örgütlerle yeniden ortaya çikan Tapinakçi gelenegin yeni bir varyasyonundan baska bir sey degildiler. Bunu açikça ifade etmekten de çekinmediler. Hitler, Nazi parti sistemini mason localarinin sistemine uygun bir biçimde düzenlemis ve bunu da açik açik söylemisti. 1934 yilinda ise söyle demisti: "Biz bir örgüt kuracagiz, saf kan ilkesinin etrafinda toplanmis Tapinak Sövalyeleri Biraderligi." Bu "Tapinak Sövalyeleri Biraderligi"ni kurmakla görevlendirilen kisi ise kisa zamanda III. Reich'in Hitler'den sonraki ikinci adami haline gelecek olan Heinrich Himmler'di. Himmler, 1920'li yillarda Hitler'in bodyguardlari olarak görev yapmis olan SS (Schutzstaffel) örgütünü Tapinakçi ve mason sistemine göre düzenleme isini üstlendi.19 Himmler, SS'ler içinde özel bir arastirma grubu da olusturdu; bu grup, Tapinakçilar'in ve diger okült derneklerin tarih içindeki yerini arastirmakla görevliydi. SS'ler ayni zamanda Tapinakçilar'in belirgin özelligi olan anti-Hiristiyan ritüellere de sahiptiler. Himmler'in liderliginde yapilan SS törenlerinde Nasyonal-Sosyalist marslar söylenerek Hiristiyan haçi yakilir ve yerine gamali haç yerlestirilirdi.
Bu bölümün basinda, Naziler'in Yeni Düzen'inin seküler olusuna dikkat çekmistik. Bu durum, bizleri, Nazizm ile Tapinakçilar ve yahudi önde gelenleri arasindaki bir Ittifak iliskisi aramaya yöneltiyordu. Nazizmin Tapinakçi kökeni ile ilgili inceledigimiz tüm bu bilgiler ise bize kuskularimizin yersiz olmadigini, gerçekten de Naziler'in Ittifak'la yakindan ilgili, hatta Ittifak'in bir parçasi olduklarini göstermektedir. Bu bilgiler, Naziler'in Yeni Düzen'inin neden seküler ve din aleyhtari oldugunu da açiklamaktadir. Çünkü eger Naziler Ittifak'in bir parçasi iseler, kurmaya çalistiklari Yeni Düzen'in, Ittifak'in kurdugu Novus Ordo Seclorum'un bir türevi olmasini da son derece normal karsilamak
gerekmektedir.
Ancak bu noktada normal olmayan bir görüntü ile karsi karsiya kaliyoruz. Eger Nazi Partisi Tapinakçi-mason gelenegine bagli bir örgütse, 6 yüzyillik Tapinakçi-mason gelenegine göre, Nazilerin de Yahudi önde gelenleriyle isbirligi içinde olmasi gerekir. Çünkü, 2. bölümde inceledigimiz gibi Tapinakçilar ve onlarin devami olan örgütler, yahudilerle daimi bir ittifak kurmuslar ve basta dini otorite olmak üzere her türlü düsmana karsi ortak bir savas vermislerdir. Ancak, Naziler'e baktigimizda, ideolojilerinin merkezinde fanatik bir antisemitizmin var oldugunu görürüz. Hatta tarih kitaplari, Naziler'in gözü dönmüs birer yahudi düsmani olduklarini ve bu nedenle de 6 milyon yahudiyi II. Dünya Savasi sirasinda kurulan toplama kamplarinda acimasizca imha ettiklerini anlatmaktadir.
Aytunç Altindal da bu konuya dikkat çekmis ve "Thule'nin bünyesinde hem mason olan hem de yahudilerden nefret eden bir çok soylu" oldugunu yazmisti. Altindal, bunun yanisira Alman localarinin kuruculari arasinda çok sayida antisemit olduguna da dikkat çekiyordu. Bunun ardindan da "günümüzde yanlis bilinen bir olguya" deginmek gerektigini, "mason
localarini yahudilerin kurduklari ve bunlar araciligiyla dünyada egemenlik saglamak istedikleri gibi bir saplanti"nin var oldugunu yazmisti. Kisacasi Altindal'a göre, Alman localarindaki antisemit egilimler, masonlar ve yahudiler arasinda bir ittifak oldugunu açikça yalanliyordu.
Altindal'in yazdiklari ilk bakista dogruydu. Öyle ya, antisemitizmin mason localarinda ve Thule'de bu denli güçlü bir biçimde var olusu, baska nasil açiklanabilirdi?
Bir başka araştırmacı Thule ile ilgili benzer görüşleri aktardıktan sonra aşağıdaki yorumu da eklemektedir.
"Dünyada var olan düzeni sarsıcı hareketlere girişen hemen her liderin arkasında onu güçlü tutan bir örgüt vardır. Bunu anlamadan liderlerin nasıl ortaya çıktığını ya da korunduklarını anlayamazsınız.
Bu bağlamda üzerinde çalışılması gereken bir tez konusu da Enver Paşa'dır. Hareketleri ve kararlarıyla neredeyse dünyanın dengesini bozan Enver Paşa'nın da yukarıda anlattığım türdeki örgütlere bağlanabileceği artık ortadadır. 'Bilinmeyen Hitler' adlı kitapta bir resim var. Bu fotoğrafta üç adam gözüküyor. Bunlardan bir tanesi Hitler'in rakibi Baron Heinrich Freiherr, diğeri de Nazi işbirlikçisi Remzi Denker'di. Bu ikisinin ortasında yer alan adamın kim olduğu uzun bir süreden sonra anlaşıldı, bu da Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Killigil Paşa'ydı. Yani anlayacağınız bu ipucundan yola çıkarak Enver Paşa'nın da İstanbul'un da alternatif tarihi yazılabilir ve yazılmalıdır da. Ve bilindiği gibi İstanbul'dan yola çıkan Enver Paşa, Almanya'ya geçmiş, oradan da Rusya'yı kendisine savaş alanı seçmiştir. Acaba bu hayatın temelinde de 'Thule' örgütü var mıdır ki? Bu sorulması gerekli meşru sorudur cevap da yakında mutlaka gelecektir."
Thule hakkında araştırma yaptığınızda kurului hikayesi aynı olmakla birlikte birden çok farklı yorum ve ayrıntıya rastlamak mümkündür. Ancak bir çok yazar alıntı yaptığı yerleri bırakın kendi adını bile vermediğinden bu yazıların kaynaklarını vermek ne yazık ki her zaman mümkün olamamaktadır. Bu tanıma uygun bir başka anlatım detayları açısından farklılıklar gösterdiğinden bilginize sunulmaya uygun bulunmuştır.
İlk olarak Luis Pauwels ve Jacques Bergier ülkemizde Evrenin efendileri adıyla yayınlanan (orjinal adı Büyücülerin Sabahı olan) kitapla Hitler Nazi Almanyası ile Okültzim arasındaki sıkı bağ ortaya konulmuş daha sonra benzer eserler yayınlanmıştır. Bu eserler içinden kayda değer ve kapsamlı olan yazar Nicholas Goodrick-Clarke’in “Occult Roots of Nazism – Nazizmin Okült Temelleri” adlı çalışmadır.
Wevelsburg Kalesi Bodrum Katı
İlk bakışta Wewelsburg Kalesinin bodrum katındaki Daire şeklindeki oda size oldukça zararsız gibi görünebilir. Pürüzsüz kesilmiş taşlarla kaplı zemin. Parlak kayadan yapılma duvarları tavana doğru çıkan ve burada birleşen bir kemeri oluşturmaktadır.
Odanın ortasında artık üzerindeki taşı yanmış ve kırılmış, ancak zamanında cila ile parlatıldığı anlaşılan Güneş Desenli bir Sunaktaşı bulunmaktadır.Burada onüç adet fenerin terek ışığı ile aydınlatılmış olan kavisli duvarları görebilirsiniz. Ayrıca doğrudan doğruya kafanızı kaldırıp tavana dikkatlice bakarsanız sizi şok edebilecek Swastika (Gamalı Haç) motifini görebilirsiniz. Bu sembol kubbenin tam merkezinde yer almaktadır.
Bu odada Satanik kültürün merkezinde bulunan Alman Nazi Partisi yönetim toplantıları yapmaktaydı. Üyeleri Henchmen, Bormann ve Hess gibi Hitler’in bir çok has adamı Vril Topluluğu adı verilen bu grubun önde gelen üyeleri arasındaydı. Bu kültün merkezinde Hitler bulunuyordu. Topluluk üyeleri Hitler’in tüm Dünyayı yönetmeye gelecek olan Ari ırkın psişik medyumu olduğuna inanmaktaydılar. Bazıları daha ileri giderek Hitleri “Karanlık Mesih – Dark Messiah” olarak görüyorlardı.
Tarihçiler Nazizmin temelini oluşturan Gizemli öğretilerin varlığını çok iyi bilmekle birlikte, onların işledikleri suçların geri planda kalması korkusu ile Hitler Almanyasının kalbinde saklı olan ve onun oluşmasını sağlayan bu konuya geldiklerinde sessiz kalmayı tercih ediyorlardı. Ancak son dönemlerde gösterime giren Discovery Channel’ın tarihi belgeseli ile anlıtlamayan öykü yavaş yavaş toplum tarafındanda öğrenilmeye başlanacaktır. Bu gizli din Nazi Almanyasının alt yapısını oluşturmaktadır. Onun ilkeleri ve ilerleyişi bilinmeden İkinci Dünya Savaşının sebepleri ve sonuçlarının ne olduğu tam olarak anlaşılamamaktadır. 19ncu yüzyıldan itibaren bilim kurgu edebiyatında anlatılan Uçan Daireler ve Dünyanın merkezine yerleşmiş olan yabancı gezegenlerden gelen ırklara ilişkin söylenen herşey ile aslında Vril olarak adlandırılan esrarengiz güç ten başkası değildir.
“Nazizmin temelinde Okült mitoljiler önemli rol oynadı” diyor Exeter Üniversitesi Ezoterik çalışmalar merkezi Başkanı Profesör Nicholas Goodrick-Clarke. “Bugün delice olduğunu düşüneceğimiz bu fikirlere göz attığımızda, aslında onların erken nazi dönemi ve 20nci yüzyılın oluşumunda önemli bir rol oynadıkların kolayca görürüz.”
“Vril topluluğu kötülüğe adanmıştı,” diyor tarihçi Michael Fitzgerald. “Nazi Partisi onun kontrolünde 20nci yüzyılın en büyük kötülük hareketlerini gerçekleştirmiştir”
“Vril okültistleri tam bir güç birliği içinde gelmesi istenen Aryan ırkı için çalışıyorlardı. Bu güç siyasi suikastler, ölü ruhların uyandırılması çalışmaları, insan kurban etme ve seks partileri düzenleyerek enerji biriktirme ile hareket kazanıyordu.”
Thule Gesellschaft Amblemi
Nazilerin satanizm ve okültizme neden bu denli düşkün olduklarının cevabını ancak Viktorya çağına dönerek anlayabiliriz. 19ncu yüzyılın başlarında okültizm gerek alman ve gerekse İngiltere’de ortak saplantı haline gelmişti. İnsanlar akşam yemekleri için etrafında toplandıkları yemek
masalarını bile seans yapılan toplantılara dönüştürebiliyorlardı.
Doğu mistizmine, Bayan Blavatsky gibi okült dinlerin önde gelen temsilcilerine karşı aşırı ilgi vardı. Bu garip kadın Avrupalıların Aryan denilen yarı-melek ırkından geldiklerine inanmaktaydı (Not: Bir dönem Kürtçülük yapmak için Türkiyeye gelen “From The Ashes Of Angels – Meleklerin Küllerinden” isimli kitabın yazarı Andrew Collins de benzer bir yol izlemektedir. Kürtler içinde çok az bir kısmının bu ırkın torunları olduğunu dolayısı ile diğerlerinin yozlaşarak dejenere olduklarını yarım ağız savunan bu okültistin fikirlerinin temelini oluşturan Blavatsky ekolüne göre Aryan ırk ortaya çıkarılarak dejenere olan ırklar ortadan kaldırılmalıdır. Bu şahsın dayandığı fikirleri tam olarak bilinmeden bir kısım ajanlar marifetiyle Güneydoğuda büyük çoşku ile karşılanması ayrıca daha önce sitemdeki yazımızda anlatılan toplumsal cehaletimizin bir göstergesidir. Gerçi Andrew Collins bizzat giderek gezdiği Peri Bacalarını, Güney Doğu’da zannedecek kadar da Türkiye’den bihaberdir ).
Blavatsky ekolüne göre Aryan ırk mistik güçleri (Vril) sayesinde pramitler inşa etmiş, Atlantis medeniyetini kurmuş ve yeraltından Antartikaya kadar uzanan tüneller ve yeraltı şehirleri inşa etmişlerdir. Böylece yükselişlerinin zirvesini himaliyalarda gerçekleştiren Aryan ırkının ortak sembolü swastika (gamalı haç), bu ulusun gelevceğinin de sembolüydü. Aslında çoğunlukla Orta Asya Türkleri ve Hindular tarafından kullanılan gamalı haç şans sembolü olarak biliniyordu. Aslında Gamalı Haç Dünya yüzeyine göre Güneşin dönüşünün sembolüdür.
Madam H. P. Blavatsky
Edward Bulwer-Lytton
Bu mitoloji ve fazlası “The Coming Race – Gelecek Olan Irk” isimli bilim kurgu romanı ile iyice billurlaştırıldı. Edward Bulwer-Lytton isimli romancının kitabına göre Vril-Ya denilen garip insanlar Dünyanın merkezine yerleşmişlerdi. Bu ırk Vril adını verdikleri mistik bir güç sayesinde haberleşebiliyor ve hatta uçan daireleri ile dünyada korkunç hızlarla gezinebiliyorlardı.
Coming Race
Eğer Birinci Dünya Savaşı olmasaydı Gelecek Olan Irk ve onu destekleyen mistik öğretiler tarihin karanlığına gömülecekti. Birinci Dünya Savaşından yenik çıkan Almanlar anarşik bir düzen içine düştüler. Politik liderler ve kült grup liderleri güç savaşına girişeceklerdir. Bu mücadelede en iyi durumda olan Thule derneği adı ile bilinen gizli cemiyetti. Bu cemiyetin içinde Vril Locası gizlice çalışmaktaydı. Bu gizlilik aynı matruşka bebeği veya soğan katlanları gibi çalışmaktaydı.
Bu Locada bulunanlar üstün ırkı oluşturacak bireyleri dünyaya getirmek için “orji” adı verilen cinsel toplanmaları düzenliyorlardı. Aslında bu kelime sapkın eski Yunanistan’da oğlancılık yapılan seks alemlerinin adıydı. Güya Nazilerin Orji alemlerinde kadınlar üstel bir ruh tarafından ele geçirelerek başka bilinmeyen bir dilde konuşmaya başlamaktaydılar. Bazen onlara gelen bu vahiyler öldürülmelerine de sebep olmaktaydı.
“Stormtroopers of Satan – Şeytanın Fırtına Paraşütçüleri” isimli kitabın yazarı Michael Fitzgerald’a göre “Vril Cemiyetini en karanlıkta kalan yanı amaçları için çocuk kurban etme törenleriydi” demektedir. “Çocuklar göğüslerinden bıçaklanmakta ve boğazları kesilmekteydi.”
“1920lerin Münih kentinde cemiyetin güç kazandığı bir sırada yüzlerce çocuk kaybolmuştur. Bir çoğunun Vril Kültüne enerji toplamak için öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Bu söyleneneler kabulü zor iddialar gibi görünselerde, Üçüncü Reich’ta bulunanlar için hiç de inanılamayacak şeyler değildi.”
Vril Locasının merkez düşüncesinde Aryan ırkın Dünya hakimiyetini ele geçirebilmesi dejenere olan ırkların (özellikle Yahudilerin) ortadan kaldırılabilmesi için bir Alman Mesih’in gelmesi gerektiği düşüncesi hakimdi. İlginç olan ise onların bu düşüncelerinin temelinde Yahudi din kitabı “Yuhannanın Vahiy“nde anlatılan kehanetler vardı.
Alfred Rosenberg ve Dietrich Eckart’ın yönettikleri bir seans sırasında, Vahşi Yaratık! (Şeytan!?) (Ne rastlantıdır ki, Tapınakçılara da Bephomet isimli yarı-insan yarı-hayvan tapındıkları bir yaratık onlara liderlik ederdi) Aryan ırkının Lideri ve “Kader Mızrağı” olarak “Hitler” adını açıkladığı iddia edilmektedir.
Martin Bormann
Bu olaydan bir kaç hafta sonra perişan görünümlü bir genç Thule Topluluğu toplantılarına katılmaya başlayacaktır. Bu gencin adı tahmin edeceğiniz gibi Adolf Hitler’dir. (Hitlerin kominist liderler ile aynı burslardan yararlanması, aynı mekanlarda bulunması ve aynı kiralık evlerde kalmış olmaları onun yükselişin ve toplantılarda adının geçmesin bir rastlantı değil, büyük bir komplonun ön hazırlığı olduğunun göstergesidir)
Tabiidir ki Topluluk hemen Hitler’deki potansiyeli fark edecek ve onun dayanılmaz! kişisel yetenekleri karşısında ona biat edecektir. O konuşurken insanların coşmasının, özellikle Alman halkı onu gördüğünde hipnotize olmuşcasına hareket etmesinin arkasındaki mistik güçler bu makalenin konusu değildir. Hitler tarihe bakıldığında gerçekten bir liderden çok mistik yetenekleri olan bir medyum görünümündedir. Ancak kendi sonunu bilemeyen bir medyumdur.
Hitler ve Gamalı Haç
Hitler çağdaşları gibi okültizm ile ilgilenmiştir. Astroloji, hurufilik, psişik medyumluk, hipnoz ve su arayıcılığı gibi bir çok alana ilgi duymuştur. Kısacası gençliğinde başkaları üzerinde etki yaratabilecek her türlü mistik alan onu cezbetmiştir.
Rudolf Hess, Heinrich Himmler, Martin Bormann, Dietrich Eckart, Alfred Rosenberg, ve Hermann Goering gibi Thule Liderlerinin yardımları ile Hitler Almanyayı Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden kurtararak tüm Dünyanın hakimi olma yolunda ilerlemeye başlayacaktır. Thule Derneği ve içindeki Vril Locası sayesinde Nazi partisi bir anda Almanyanın tek ve en büyük güçü olacaktır.
Nazi Partisi’nin arkasında Thule Derneği ve onun arkasında Vril Locası vardır. Pekiyi, bu “soğan katmanı” yapılanmada, Vril’in arkasında, onu yöneten güç mutlak kötülükten başka ne olabilirdi?
Kartal ve Gamalı Haç
“Bormann bariz bir satanisti ve bunu söylemekten çekinmezdi” diyor Michael Fitzgerald. “Rosenberg ve Himmler ile birlikte Bormann Hristiyanlığı ortadan kaldırmak istiyorlardı. Onun yerine kendi yarattıkları okült dini koyacaklardı. Ve bu amaçla Thule Cemiyetini kurdular. Bu cemiyet de Nazi Partisini kurdu. Ve az kalsın başarılı oluyorlardı….”
Thule örgütü hakkındaki derlenen bu bilgileri burada kesiyoruz. Şimdiki durağımız yine sizi hayrete sürükleyeceğine inandığımız bir başka konu. Tıpkı Zig Zag grubunun yaptığı gibi örgütün ve Hitlerinde Bilim adamlarıyla yakın temasları vardı. Bu temaslar Almanların Teknoloji dünyasında bakın nerelere gelmesini sağladı.
7 haziran 1945 tarihli New York Times gazetesindeki haber şöyleydi: “uçan daireler bir gizli silahtır. Almanlar tarafından üretilmiş ve ülkenin batı sınırında ortaya çıkmıştır. Amerikan hava kuvvetlerinin verdiği bilgiye göre, Almanya göklerinde uçan gümüş balonlar görülmüştür.bHatta bunların bazıları neredeyse saydam yapıdadır.”
Haberi izleyen günlerde UFO’ların Alman yapımı silahlar olduğu dedikodusu hızla yayıldı. Alman silah endüstrisinin bu garip nesneleri ürettiğine inanılıyordu. UFO gözlemleri hızla artarken, özellikle İskandinavya gökleri sık sık uçan gemiler tarafından ziyaret ediliyordu. İskandinavya’da Alman garnizonları kurulmuş ve bunlar savaşın sonuna kadar bölgede kalmışlardı. Bu dönemde “SS” ideolojisi, yapılan bilimsel araştırmalar doğrultusunda insanlığın yararına ve çok sayıda kişi tarafından kullanılabilecek yeni enerji kaynakları aramaya yönelikti. Araştırma birimleri U-13 ve E-4, bu yeni teknolojiyi mükemmel hale getirmek için çalışıyordu. Böylece Victor Schönberger ‘in uçandaire taslakları ortaya çıktı. Cisimlere Haunebu-1 ve Haunebu-2 isimleri verildi. Hazırlanan plan ve çizimlerin, ünlü temascı George Adamski’nin 1952 yılında resmini çektiği ufolarıyla inanılmaz bir benzerliğe sahipti…
Almanlar 1941 ve 1942 yıllarında daire biçimli uçak üretimine çoktan girmişti bile. Ancak ilk denemelerde çok büyük yapım hataları ortaya çıktı. V-1, V-2, V-4 den sonra, 1942 yılında mühendis Richard Miethe, İtalyan bilim adamı Giuseppe Bellonzo ile V-7 nin yeni modeli üzerinde çalışmaya başladı. Zaman geçerken Hitler’in de desteğini alan Miethe-Bellonzo ekibi, Schriever-Habermohl ikilisiyle ortak araştırmaya girdiler. Böylece inanılmaz efsanevi V-7 ortaya çıktı ilk uçuş denemesi 20.813 metre, ikinci uçuşta ise 24.200 metreye kadar yükseldi.
Diğer yandan Vril adıyla bilinen uçan diskler projeside devam ediyordu. Bu projenin mimarı Schumann grubuydu ve mucize yaratan silahlar konusunda uzmanlaşmış SS E-4 bölümünden destek alıyordu. Vril-1 serisinde tam17 cismin üretildiği biliniyor. Disklerin çapı 11.56 metre idi ve 2.900 kilometre saat hızına ulaşabiliyorlardı. Garip bir biçimde Vril-1 ve Vril-9 un görünümleri, Amerikalı astronot Edwin Aldrige’in ay yüzeyinde gördüğü nesnelere çok benziyordu!..
Almanlar savaşın sonuna kadar silahlarını mükemmel hale getirmek için çalışmayı sürdürdüler. Yeni projelerine ” ateş topu” adını vermişlerdi. Radyo dalgalarıyla yönlendirilen ateş toplarının tek amacı vardı: yok etmek!.. Düşman uçaklarından çıkan gazı buluyor ve radarlarını işlemez hale getiriyordu. Motorun yada elektrik sisteminin tümüyle çökmesini sağlayan ateş topları ürkütücüydü. Bu özellik, bazı UFO gözlemlerinde, UFO’nun yakın teması sırasında araba motorlarını durdurması, elektrik kesilmesi yada elektrikle çalışan cihazlardaki geçici bozulmayı akla getiriyor.
(devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder