9 Şubat 2012 Perşembe

YA TUTARSA (17) HERKES AGARTA HAKKINDA BİR ŞEYLER BİLİYOR

Konunun peşine düştükçe Agarta hakkındaki iddialar sonsuz bir deniz gibi duruyor. Büyük bir çoğunluğu aynı şeyi söylüyor olsa da bunca insan binlerce yıldır kayıp bir uygarlığın peşinde bunca bilgiyi nasıl bir araya getirmiş gerçekten şaşırtıcı. Agarta hakkında bulduklarımızdan özetlere devam edelim.

Mısır’daki Gize Piramidi'nin altında bulunan gizli odaların da yeraltı dünyası ile ilişkisi olduğu iddia edilir. Firavunların, bu tüneller aracılığıyla yeraltında tanrılar veya üstün varlıklarla temas kurabildiği iddia edilir.


Mısır tanrıları ve krallarının dev heykelleri ile doğudaki Buda heykellerinin, insan ırkına yardım etmek üzere yerüstüne çıkan bu üstün ırkı temsil ettiğine inanılır.


Bu cinsiyetsiz Agarta temsilcileri, aynı zamanda yeraltındaki ütopik cenneti temsil ederler.



İddialara göre, Hz. Nuh gerçekte bir Atlantisli idi ve Atlantis sulara gömülmeden önce kurtarılmaya değer bir grup insanı bu felaketten kurtarmıştı.


İnanışa göre, Atlantislilerin çıkardığı 'nükleer savaş' sonucu meydana gelen tufan felaketinden kurtulan bu grup, önce Brezilya’nın yüksek platolarına gelmişler daha sonra da radyasyondan korunmak için, yüzeyle bağlantılı tünelleri olan yeraltı şehirlerine yerleşmişlerdi.
(Daniken'in teorisindeki nükleer ısı matkabı bu bilgiye dayanıyor olabilir)


Agarta medeniyeti, Atlantis medeniyetinin bir devamı niteliğindeydi.



Geçmişteki korkunç nükleer savaştan ders aldıkları için, devamlı barış içinde yaşamaktaydılar. Bu insanlar bilimde yeryüzü insanlarının binlerce yıl ilerisindeydi.


Yeraltındaki bilim adamları, bizim bilim adamlarımızın bilmediği enerji türlerini bilmekteydiler. Bu enerjiler hem uçan, hem de karada giden taşıtlarda kullanılmaktaydı.

Tarihin birçok döneminde Agartalı üstün varlıklar yeryüzüne çıkarak, insan ırkına rehberlik etmişler ve onları savaşlardan, felaketlerden ve yok oluşlardan kurtarmışlardı.


Hiroşima’ya atılan ilk atom bombasından sonra, ortaya çıktığı söylenen uçan dairelerin bu nedenden dolayı geldiği iddia ediliyordu.


Hint destanlarından “Ramayana”da, Rama’nın Agarta’dan uçan bir araçla geldiği anlatılır. Aynı şekilde İnka İmparatorluğu'nun kurucusu Manco Copac da uçan bir araçla geldiği söylenir.

Amerika kıtasında ortaya çıkan Agartalıların en önemlilerinden birisi de Maya, Aztek ve genel olarak Kuzey ve Güney Amerika’daki yerlilerin en büyük efsanevi önderi Quetzalcoatl’dır.


Başka bir ırktan (büyük olasılıkla Atlantis’ten) gelen bu beyaz adam, Meksika, Yukatan ve Guatemela’daki yerliler tarafından “büyük kurtarıcı” diye anılmaktadır. Aztekler ona “Sabah yıldızı” ve “Bereket tanrısı” derlerdi.


Quetzalcoatl, “Tüylü Yılan”, yani yılan şeklinde sembolize edilmiş “öğretici bilge” anlamına geliyordu. Bu isim ona uçan bir araçla geldiği için verilmişti.


Mısır inançlarındaki Osiris başka bir yer altı tanrısıdır. Bazı araştırmacılar da, Yunan mitolojisinde geçen tanrıların Atlantisli yöneticiler olduğunu ileri sürer.

Ehil olmayan ellerin açamadığı Agarta ülkesinin kapılarını Tibetliler, kendini bu yolun yolcusu sayan Hitler'in adamlarına bile göstermemiş, yanlış yerlerde oyalamışlar. İşte size Tibet'te, Nepal'de, hatta Rusya'da bile okulları olan Agarta mitinden efsanevi satırlar:

Cennetin basamağı



Lama ezoteriklerine (belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan batıni bilgi, öğreti) göre Agarta (Agarti veya Agartha) cennetin ilk basamağı anlamına geliyor. Bazı kaynaklarda Agarta, Tibet veya Himalayalar'da, bazı kaynaklarda ise Moğolistan'da.


Beyaz Ada, Şambala...



Beyaz Ada, Agarta, Şambala... Bu üç mit adından Avrupa daha çok Şambala Efsanesi'ni biliyor. Bu ad Tibet elyazmalarında geçiyor. Agarta miti Şambala'ya göre daha az biliniyor. Agarta mitini Fransız Aleksandr Sent-İv d'Alveydr ortaya çıkarmış. Ferdinand Ossendovski ise "Vahşiler, İnsanlar ve Tanrılar" kitabında anlatıyor Agarta'yı. Kitap, Moğol lamalarının anlattıkları efsanelerden oluşuyor.


Hükümdarı Brahitma



Moğol lamalarına göre insanların hayatını yöneten bir yeraltı ülkesi var. Bu ülke Agarta diye adlandırılıyor. Agarta'da yaşayan bilge insanlar gizli yollarla dünya işlerini idare ediyorlar. Agarta hükümdarının adı Brahitma'dır. Onun iki yardımcısı var: Gelecekten sorumlu Mahitma ve olmuş olaylardan sorumlu Mahinga.


İnsanlık bankası



F. Ossendovski'ye göre "Yeryüzünde insanlık mahvolduğu, ölüm ve karanlık hüküm sürdüğü zaman" bu ülkenin insanları, yani Agarta'nın insanları yeryüzüne çıkacak. Ve Agartalıların sayesinde insanoğlu yeryüzünde yaşamını devam ettirebilecek.


İki asır uyuyabiliyorlar



Seyyah Ernest Muldaşev, Tibet mağaralarında yaşadığını öne sürdüğü bu uygarlık mensuplarının 200 yıl boyunca uyuduğunu ve uyudukları zaman vücut ısılarının sıfırın altında olduğunu yazıyor. "Bu bilge insanlar çok farkı uygarlığı ve kültürü taşıyorlar. Onların beyni tam çalışıyor. Bunun dışında üçüncü gözleri açık. Müthiş bir beyin gücüne sahipler."

(Foton kuşağı sırasında dönüşeceğimiz iddia edilen tanıma oldukça benziyor)


Kun-Lun'un altında



Ossendovski'nin anlattığı Moğol efsanesine göre Cengiz Han, Kun-Lun Dağı'nı (Çin'in batısında, Doğu Türkistan'ın güneyinde) geçerken mağaralarda yaşayan insanlara rastlamış. Bu olayı Orta Asya'yı gezen Marko Polo da günlüklerinde anlatıyor: "Cengiz Han'ın ordusu, Kun-Lun Dağı'na varmak için bir ay kadar yol giderek büyük sahrayı geçiyor. Ve karşılarına bir patika yol çıkıyor. Ama etrafta hiç insan gözükmüyor. Israrlı arayışlardan sonra yol kenarında bir erkeğe rastlanıyor. Cengiz Han'ın huzuruna getirilen adama kim olduğu, ne olduğu soruluyor. O da, 'Ülkemin insanları dağın altındaki derin mağaralarda yaşıyor' yanıtını veriyor."


Yerin gerçek sahipleri


Agarta'da yerin gerçek sahipleri yaşıyor. Onlar bütün bilgilere sahip bilge insanlar. Yüksek bilgisi olmayan kimse Agarta'ya gidemez. Bugüne kadar da kimse Agarta'nın kapılarını bulamamış. Bu gizemli ülkeyi bulmak için Orta Asya'ya birkaç seyyah grup çıkmış. XIX. yüzyıldan itibaren biri gitmiş, biri gelmiş. N.M. Prjevalski, G.N. Potanin, P.K. Kozlova ve N.K. Rerih'in önderlik ettiği keşif grupları Orta Asya'yı Agarta arayışları için boydan boya gezmiş. Ve aşağı yukarı hepsinin günlüğünde yerli halkın anlattığı ziyarete yasak olan sırlı yerler not edilmiş. Yerli halk buradaki bilgelerin Gobi ve Hangay bozkırlarında saklı olduğunu anlatıyor ve ekipleri onlara götürmekten sürekli kaçıyor.


Meğer o da onlardanmış



Agarta gerektiği zaman insanlığı doğru yönlendirmeleri için yeryüzüne kendi bilgelerinden bazılarını göndermiş. Onlardan biri de Apollon'muş. Yunan mitolojisinde müziğin, sanatların ve şiirin tanrısı... Kehanetlerde bulunan bilici tanrı. Zeus ve Leto'nun oğlu, Artemis'in kardeşi.


Yerin anası



N.K. Rerih, Hindistan'da yaşadığı sıralar Agarta'nın sırları için Himalaya Dağları'nı sık sık aşındırmış ve bir resim 1924 senesinde onun tarafından yapılmış. Rerih'in, "Yerin anası" adını verdiği bu tablonun dışında Himalaya Dağları'nı, Tibet'i andıran sıra dışı resimleri var.


Agartalılar Sovyetler'e hayranmış


Agarta yöneticileri, N.K. Rerih'le, 1926 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yöneticilerine haber yollamış: "Biz Himalayalar'dan sizin yaptıklarınızı biliyoruz. Siz dindeki cehaleti yıktınız ve ona yeni anlam getirdiniz. Siz yanlış inançları kaldırdınız. Siz yalanı mahvettiniz ve insanları aklın yoluna getirdiniz. Siz gece canavarlarına, karanlığın sahiplerine kapıları kapattınız. Yeryüzünü para için satılmışlardan kurtardınız. Siz örümcekleri diri diri ezdiniz. Siz çocuklara Kozmos'un gücünü getirdiniz. Devriminizi kabul ediyoruz ve Asya'nın bütünlüğü için size yardım gönderiyoruz. Biliyoruz kurduğunuz yeni sistem 1928-36 senelerinde tamamlanacak. Topluma yarar sağlamak isteyen sizlere selamlar!"


Sol kol Şambala kötüyü barındırıyor


Rene Genon'a göre de, "Gobi felaketinden sonra yüksek bilgi sahipleri olan bu uygarlık Himalaya Dağları'nın altındaki mağaralara yerleşiyor. Bu mağaraların merkezinde onlar iki "yola" ayrılıyorlar: Sağ ve sol kola. "Birinci yol" kendini "Agarta" olarak adlandırıyor (iyiliğin saklandığı yer) ve dünya işlerine karışmıyor. Bu sağ kol. "İkinci yol" Şambala'yı yaratıyor. Rene Genon'a göre bu kötülüğü kendinde barındıran ve dünya işlerini idare eden sol koldur. Ve yerüstündeki maglar, káhinler yalnız Şambala'yla ilişkiye girebiliyor, bilgi alıyor ve işbirliği yapıyorlar. Bunun için ona yeminler ediliyor ve kurbanlar kesiliyor. Agarta ise bütün kapılarını şimdilik yerüstü insanlarına kapalı tutuyor. Zamanı geldiğinde o kötüyle savaşmak için yerüstü insanına kendi askerlerini gönderecek.


Geleneksel olarak Agarta'nın dört girişi vardır: Bir tanesi Giza'daki Sfens'in pençeleri arasında, diğeri Saint-Michel Tepesi'nde, bir üçüncüsü Broceliande Ormanı'ndaki bir yarın içinde ve ana kapı da Tibet'teki Şamballa'dadır. Kadim Gizemler'de, Argonotlar, Ark (Nuh'un Gemisi) ve Agarta hakkında sırlar çözülmemiş gibidir ve hepsinin de aynı etimolojiye dayandığı görülmektedir: Argha; uzun bir gemi, ve buradan türetilen Agarta: bir yeraltı mabedi anlamına gelir. Bir yeraltı krallığı fikri çok eski olup şüphesiz, tanrılar ile görünmeyen kozmik güçlerin yaşadığı göksel şehirlere karşılık olarak düşünülmüştür. Cehennem fikri ile bir alakası yoktur. Ancak, hem yeraltı krallığı hem de cehennem fikri, dünyanın içindeki ateşin ve ayrıca yeraltı inisiyasyonunun kişileşmesi olan Yunan Mitolojisi'nden Hefaisos ve Vedalar'daki (Vedic) Yavishtha ile ilgilidir.


Gizli güçleri olgunlaştıran ve gölgeleri uzaklaştıran ışığın bazı parıltıları, beşer seviyesindeki her varlığın içinde mevcuttur. En ufak bir delik açın ve gizlenmiş olan görünür hale gelir, ezoterik olan olağan hale gelir.

Dünyamız, yerin yüzünün, güneş, don ve yağmurla aşınmasından, içsel güçlerce yeniden inşa edilmeye kadar uzanan sabit döngülere (cycle) maruzdur. İşte, dünyanın kabuğunun temeli olan granit bu şekilde oluşur bu, ancak yakın zamanlarda ortaya çıkmış bir gerçektir.


Yalnızlık içinde, sessizce, görülmeden yürütülen (ezoterik) çalışma hemen her zaman en verimli olandır. Dışsal güçlerin yıkıcı, yıldırıcı olmalarına karşın içsel güçler yenileyicidir ve doğal gelişmeyi temin ederler.

İnsan yaşamı, önce annenin rahminde tezahür eder ve bebek ışığı önce, Kara Bakire (Black Virgin) kültünde inisiyasyon mağarasıyla (grotto) sembolize edilen, rahim boşluğundan, geldiği şekilde görür.


İsa, İbraniler'ce aşağılanan Venüslü Bakire'nin (Venusian Virgin) enkarnasyonu olan günahkâr Mary Magdelena tarafından kendisine teklif edilen inisiyasyonu kesinlikle reddetmişti. Yine de Kara Bakire (Black Virgin) ve magara (grotto) ile ilgili putperest kült öylesine insanın bilinçaltı egosunun derinliklerinden geliyordu ki üzerine yöneltilen saldırılar altında çöküp gitmedi.


Bu düşüncelerin, Agarta gizemi açısından, okültle çalışanların gözünden kaçmayacak bir anlamı vardır.


b - Bilge Zalmoxis'in Yeraltı Mahzeni:


Prof. Doru Todericiu'ya göre -ki kendisi de muhtemelen Alcide d'Orbigny'den aktarıyordu- Pisagor'un bir öğrencisi olan Zalmoxis, Üstad'dan öğrendiğini öğretmek üzere Alesia'ya gelmişti. Bu ifadeyi ele alırken oldukça ihtiyatlı olmamız gerekir, çünkü bazı kişilerce bir filozof ve bazılarınca bir tanrı olarak kabul edilen Zalmoxis'in, Pisagor'dan daha önceki bir tarihte yaşadığı sanılıyor. Trakya'lı bir kabile olan Getaeler'i medenileştirdiği düşünülmektedir.


Bir rivayete göre, Samos'ta Pisagor'un kölesiyken onun tarafından serbest bırakılmış ve kendi halkına dönerken onlara ruhun ölmezliğini öğretmiştir.

Herodot'un onun hakkında tuhaf bir hikayesi vardır:


"Yerin altında inşa edilmiş bir evi vardı. Trakyalılar'ın gözleri önünde kaybolarak aşağıda kendi inzivasına çekildi ve üç yıl orada kaldı. Herkes öldüğüne hükmederek ağladı. En sonunda, dördüncü yıl içinde tekrar ortaya çıktı ve bu stratejisi sayesinde de vazettiği öğretiye inanmaları için insanları ikna etti."


"Zalmoxis ve onun yeraltı ikametgâhı üzerinde anlatılanları reddedecek ya da kabul edecek değilim (diye devam ediyor Herodot); ancak, kanımca, o Pisagor'dan çok seneler önce yaşamıştı."


"Yerin altındaki ikamet yeri" neydi? Üstadlar'a göre Zalmoxis, Atlantisliler'ce yurt edinildiği iddia edilen ve bazı Hassas Kişiler'ce (Sensitives) UFO'ların kaynağı olduğuna inanılan yeraltı medeniyeti Agarta'ya inmiş olabilir. Getaeler'ler ona bir tanrı olarak tapıyorlardı ve ölümden sonra başka bir hayatta onunla birlikte olacaklarına inanıyorlardı. Her yıl, onun Öbür-Dünya'ya ait krallığına bir haberci gönderme yöntemi olarak, havaya fırlattıkları bir savaşçıyı mızraklarının ucunda yakalarlar ve böylece "ona, asil bir ölüm kazandırırlardı."


Tarihçiler, Zalmoxis mezhebinin keltik (celtic) dinleri ile Yakın Doğu halklarının dinleri arasında doğal bir bağ teşkil ettiğini kabul ederler.


Tarih kayıtçılarının hikayelerindeki tutarsızlıklara rağmen, meditasyon yapabilmek için yeraltındaki bir inziva yerinde yaşamış olan ve ruhun ölmezliğini, muhtemelen Pisagor'dan önce vazeden Zalmoxis, muhakkak ki bir bilge kişi ve bir inisiyeydi. Böylelikle, o Pisagor'un öğrencisi değil de spiritüel üstadıydı ve O'nun hatırasına hürmetendir ki Pisagor, Drüidler'in dünyadaki en bilge kişiler olduğunu söylemişti.


c- 'Vara 'İsimli Yeraltı Kenti


Bazen, en büyük gerçekler, ispat edilmediğine inanmalarına rağmen, insanlara, kendi bellek-kromozomları (memory-chromomes) kanalıyla ulaşan gerçeklerdir. Çok zaman önce olmuş ya da gelecekte olacak bir şeye inanmaya her zaman hazırız. Sorun, bu gerçeklerin şimdiki zamanın dalga boyu ile temasta bulunmamalarından ibarettir. Böylece, insanlar kendilerinin ve tüm İnanlığın kaderine müdahale edebilecek bir yeraltı gizemine inanmaya isteklidirler.


Bir pusulanın üzerindeki ibreyi düşünün: Dünyanın manyetik güçlerinin nerelerde konsantre olduğunu gösterir ve yine de buraları görünürde hiçbir şeyin oluşmadığı yerlerdir.

Böylelikle, düşünebiliriz ki; Agarta ya Kuzey Kutbu'nda ya da Himalayalar'ın altındadır. Her halükârda, insanın, yerin altında bulunan inisiyasyon merkezleri tahayyül etme eğilimi vardır ve yüksek teknik bilgilere dayalı bir çeşit ışıklandırma sistemi de her zaman buna dahildir.


İran edebiyatından Kralların Kitabı "Şehname" deki bir hikaye, Dünyanın Efendisi olan Tahmuras'ın oğlu Jam ya da Yima'nın, kendi halkının en safkanlıları ile çevrili olarak "Vara" adı verilen bir yeraltı kalesinde her zaman nasıl yaşadığını tarif eder. Tufan'ın geleceğini önceden gören tanrı Ahura, Yima'nın mabed-sığınağının inşa edilmesi hakkında ona en kesin talimatları verdi:


"Vara'yı bir koşu pisti kadar uzun ve genişliği uzunluğuna eşit olarak yap. Oraya, insanların, köpeklerin, kuşların, koyun ve sığırların, büyük ya da küçük bütün hayvan türlerinin temsilcilerini götür..

"Ayrıca, yanına en güzelinden ve en tatlı kokulusundan her çeşit bitkinin örneklerini, bütün meyvelerin en lezzetlilerini al. Bunlar Vara'da kaldıkları sürece hiç ölmeyeceklerdir. Bozuk biçimli ya da kuvvetsiz, kirli ya da kötü hiçbir şey olmasın, yalancı ya da kinci ya da kıskanç hiç kimse olmasın; çürük dişli ya da cüzamlı hiç kimseyi kabul etme. En üst kısımda dokuz, merkezde altı, en alt kısımda da üç cadde tanzim edilsin. Erkek ve kadın, bin çift en üst kısımda, 600 merkezde, 300 en altta yaşasın. Işığın gelmesi için Vara'da bir pencere yapılsın."


Tradisyonel tarih üzerine yazan Henry Corbin'in dediğine göre "Vara"nın, kendi kendine "hem yaratılmış, hem de yaratılmamış" ışık saçan kapıları ve pencereleri vardı.


d- Şamballa, Agarta ve Lusifer


İnisiyasyon çevrelerince düşünüldüğüne göre, sarı ırkların hâkimiyeti yakın ve kaçınılmazdır ve bu da beyaz ırkların yükselişinin sonu demektir. Bir kez daha, sadece, yüksek yerlere sığınmış olanlar kurtulacaktır. Ancak, -kısmen spiritüel, kısmen de politik amaçlarla faaliyet gösteren- "Vril'in Büyük Locası" ("Grand Lodge of Vril") adında, Batı ile Doğu arasında bir çeşit kardeşlik birliği yaratmaya çabalayan bir mezhep bulunmaktadır. Bunlar, bilinmeyen bir nedenden dolayı, İskandinavyalıların Odin adını verdikleri eski Cermen tanrısı Wotan'i "Kambala" ya da Şamballa dedikleri bir çeşit Agarta'ya yerleştirmişlerdir.


Görülüyor ki Ferdinand Ossemdowski ve Rène Guenon, Şamballa ile Agarta arasında bir benzerlik keşfetmişlerdir. "Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar" (Beast, Men and Gods) kitabının yazarı Ossendowski'ye göre Agarta'nın yeraltı insanları, Dünya'nın Efendisi'nin idaresi altında yaşayan sekiz milyon kişi kadardır ve bilginin en üst derecesine erişmişlerdir. "Vril'in Büyük Locası", Doğu'nun Hint-Tibet okült güçlerini en eski Ari tradisyonlarının biricik toplayıcısı olarak kabul eder. K.B.L. ya da Şamballa'daki tahtında oturan Üç Dünya'nın Efendisi'nin adı Lusifer ya da Odin'dir. Prensipleri Vedalar'da ve Tibet'in Ölüler Kitabı'nda (Bardo Thödol) belirlenen K.B.L. güçleri, "sayıları en fazla olan sarı ırkları, en yetenekli olan sarışın kuzey ırkları ile kötülük güçlerine karşı birleşik bir mücadele içinde kaynaştıracak" bir sinarşi (synarchy) şeklinde faaliyet göstereceklerdir.



K. B. L. güçleri majik karakterdedirler ve dünyanın dört ana tradisyonundan ortaya çıkmışlardır. Bunlar Tibet, Hind, Mısır ve Cermen tradisyonlarıdır ki hepsi de Şamballa ya da yeraltı Masonluğu (Free Masonry) olan beşinci tradisyon üzerinde kutuplandırılmışlardır.



Dünya yüzeyindeki dış temsilci ise "Vril'in Büyük Locası"dır. Robert Charroux, bu mezhebin inisiyatik iddiaları ile, hele politikası ile hiçbir şekilde aynı düşüncede değildir. "Vril'in Büyük Locası", hakikiliği şüpheli olan dokümanlara güvenmekte ve Charroux'un fikirlerine temelde aykırı düşen fikirler iddia etmektedir. Charroux, sadece bu öğreti kendisinin gerçek olduğuna inandığıyla kökten farklı olduğu için dahi olsa, yine de "Vril'in Büyük Locası"nın öğretisini gözler önüne sermeyi doğru bulmaktadır.


e-Aydınlık Irk ve Ortaya Çıkışı:


"Adının baş harfleri K.R.T.K.M. olan üç Dünya'nın Efendisi, Şamballa'da Tchun-Yung kozmik sinarşisini ya da Direkt Orta Yol'u oluşturan bir Yeşil Adamlar, Maj topluluğuna hükmetmektedir." Venüslü ataların neslinden gelen bu maj topluluğu, Zerdüşt ile Hz. Muhammed'in halefi olduklarını iddia etmektedirler. Görevleri, "Kara Taş'ın Âyini"ni yeniden canlandırmaktır.


K. B. L. ifadelerine göre Şamballa mabedinin tesisi, Lusifer devrinin 701, 969 yılına kadar dayanmaktadır. (Tabii, Lusifer adı burada "Işık getirici" anlamında kullanılmıştır.)


"Gelecek Buddha Batı'dan ve Kuzey'den çıkacak ve parmağında Cengiz Han'ın metal yüzüğünü taşıyan bu kişi, Hinduların Kalki-Avatar ya da Kundalini Avatar'ı olacaktır. Gelişi, Altın Çağ'ın geriye dönüşünü belirleyecektir. Mu ya da Tao-Ülkesi'nin yeniden canlanmasıyla çağdaş olan Aydınlık ırk'ın ortaya çıkışından önce gelecektir. " "Bu, hem Demir-Çağ'ın (Kali-Yuga) sonu, hem de jotün ile iblislerin (cacodaemons) dünyanın hükümet merkezlerinden dışarı atılması ve Atlantis'in karanlığından miras kalan 100, 000 yıllık kötü karmanın da temizlenmesi olacaktır." İnsanın bu fikirler ve görüşler labirentinde yolunu bulması zor olduğu gibi, "sarı adamlar kitlesince oynanacak rolün ne olduğunu kestirmek de kolay değildir.



Dahası, eğer inisiyasyon merkezi Himalayalar'daki Şamballa'daysa burasının, Kuzey'in "Büyük Beyaz Atalar" (Hyperborean) Locaları'nın ve ayrıca, çevresi duvarlarla çevrili olmadığı halde geçit vermeyen İngiltere'de ki bir yerin de rızaları ile seçilmiş olması gerekir.


Ezoterik cinsel maji üzerine çalışan Paul Greor'un da yeraltı insanları üzerinde söyleyeceği bazı şeyler vardır: "bunların, belirli olmayan nedenlerinde dolayı muazzam sunaklar inşa ettikleri ve dünyanın iç kısımlarında, dünyanın tüm ateş ve suyunun kökenini bulduğu ve içinde bütün volkanların lav akıntılarının indifa ettiği çekirdeğe inmek için tüneller kazdıkları söylenmektedir. Aşağıda, tüm evrenin loş temelleri arasında, Gizemli İnşaatçılar (Mysterious Builders) adı verilen bir insan topluluğunun yerleştiğine inanılmaktadır."



Tuhaf olan, spiritüalizmin beyaz majisine bağlı bir ideali benimseyeceklerini düşünemeyeceğimiz Teozofistler de Dünya'nın Efendisi olarak kabul ettikleri varlığın Asya'ya ait bir Şamballa'da yaşadığına inanmaktadırlar.


"Teazofi öğretmenleri'nin dediğine göre Venüs Senyörleri, dünyaya varır varmaz Büyük İnisiyasyon Locası'nı tesis etmişlerdir. Şimdiki ikametgâhları, sembolik olarak eski Şamballa adı ile anılmakta olan ve Gobi Çölü'nde bulunduğu söylenen bir astral kenttir. Dünya'nın Efendisi'nin idaresi altında bulunan bu kutsal şehir, inisiye olmayanlarca görülemez... Gizli mâbet olan bu yer, küremizin okült hükümetinin merkezidir. Üstatların ve dünyanın gizli arşivlerinin içinde güvence altında bulunduğu bu yeraltı ülkesinin destanı muhteşem bir realitedir."


f- Meru Dağı:


Ossendowski'nin Agarta'sı ve "Vril'in Büyük Locası" ile Teozofistler'in Şamballalar'ı bunlar aynı mıdır, yoksa muhtemelen birbirlerinin karşıtı olan farklı mabetler midir? İkinci şık daha ihtimal dahilinde görülmektedir. Swami Matkormano'ya göre, Asya'nın inisiyasyon merkezi Meru Dağı'dır ve burası Şamballa'nın bulunduğu yerdir. Hint teolojisinde burası, neslinden geldiklerini iddia ettikleri insanların üzerinde türetildiği dağdır. Tibet'in Lamalara ait kozmolojisi der ki:


"Meru Dağı yer kürenin merkezinde yükselmektedir. Zirvenin, kistial, azür, yakut ve altından oluşan dört kenarında cin (Demon) halkarı ile birlikte dünyanın dört kralı yaşamaktadır." Vril'in Büyük Locası"nın düşüncesine göre:


"Meru Dağı, Şamballa'nın merkezi ve aynı zamanda hem maddesel, bem de madde ötesi olan iki var oluş plânının kesişme noktasıdır."


Türkistan'da, jeofizik realitesi, bilinç-ötesi ya da duyu-dışı algılamaya ait olan bir geometrik şekil vardır. Bu şekil, bir tanesi tersine çevrilmiş iki adet piramitten oluşmaktadır. Yukarı bakan piramit Pamir Dağı ve aşağı bakan piramit de Meru Dağı olup bunlar, fizik-ötesi ve jeofizik düzlemleri temsil ederler. kesişme noktasında, hem Arîler, hem de sarı ırklarca kutsal sayılan ve üzerinde Dünya'nın Kralı'nın kalesi yükselen bir dağ, Meru zirvesi-mikrokozmos ile makrokozmosun göbek merkezi (omphalos) ) bulunmaktadır.

Bu merkezden dört ana pusula yönüne doğru dört adet yol uzanır; güneye doğru Sion kutbuna, batıya doğru Sale Gölü kutbuna, kuzeye doğru Thule kutbuna ve doğuya doğru Pamir kutbuna ki bu Himalaya uzantısı olup en uç noktası Darciling'dir (Darjeeling). Muazzam manyetik enerji odakları olan bu kutuplar, periyodik olarak, milletleri ve tarihlerini etkilerler… Meru zirvesinde, yeraltı dünyasının hükümran varlığının bir çeşit ikâmetgahı olan Glasburg adlı Elmas Saray yükselir. Saray'ın dört köşesinde, Mecusîlik'te Sessizlik Kuleleri denilen ve dünyasal kutuplarca üretilen manyetik enerjinin akümülatör pillerini çevreleyen kuleler vardır. Bu enerjiyi, değiştirilme (transmutation) işleminden geçirdikten sonra yıldızlar uzayımızın galaksilerine doğru saptırırlar. Böylece, Elmas Saray, evren için enerji merkezi olur…


Kuleler, "büyük sessizlik" denilen bir perdeye ulaşan ultrasonik titreşimlerden oluşmuş manyetik dünya dalgalarını alır ve naklederler. Bu "ağırlık" dalgaları, bölünemeyecek kadar küçük bir zaman dilimi sırasında kurşunda bulundukları gibi, Satürn'ün halkaları tarafından neşredilen ve her 14 yılda bir dünyayı etkisi altına alan manyetik fotonlarda da bulunurlar. Bunlar, A1 protonlarının türevleridir (dünyanın akkor halindeki merkezinin atom altı enerjisi.).

(Siz de bir efsaneden öte Nikolai Tesla'nın araştırmalarından ya da deneylerinden bir parça okuyormuşsunuz gibi hissediyormusunuz bilmem ama ben bu satırları okurken aynen böyle hissediyorum ve ne yazık ki bu noktada aklıma yine KMA mektupları geliyor)


"Vril'in Büyük Locası", dünya üzerindeki hâkimiyetini "Vril" diye bilinen gücün kontrolü ile perçinleyeceğini ummaktadır. Bu gizemli güç, Butwer Lytton tarafından keşfedilmiş, daha doğrusu icat edilmiştir. "Vril'in Büyük Locası"na göre, Lytton'un "The Coming Race" ("Gelecek Irk") adlı bir romanında tanımladığı bu güç, "Vril-Ya" olacaktır.


g- Kozmik Bir Güç 'Vril':


İnsana tüm güçleri elde etme yeteneğini vereceğinden, Vril'in kontrolü başlı başına bir amaçtır. Buna ulaşmak için iki yol vardır. "Bilimsel Yol" kurşunda bulunan Proton A 1 partiküllerinin, Satürn'ün fotonsal manyetizminde ya da etkin bir yanardağdan fışkıran lavda hapsedilmek üzere kimyasal olarak tecrit edilmelerine dayanır. Wotan'ın ve bazı Alşimistlerin -simyacıların- izledikleri yol buydu. Erkek cinsiyet guddeleri, bu şekilde elde edilen radyasyonların etkisi altında tüm "Korlos" u etkin hale getirerek "ego"yu kendi fiziksel ağırlık merkezi içinde geçerli kıldırırlar. "Mistik yol" ise, yüksek düzeydeki majiden aktardığı bir ritüeli kullanır. Bu ritüel için gerekli olan unsurlar şunlardır: K harfinin ses titreşimleri, Satürn işareti, menekşe rengi, bir amatist, kurşun, eski İskandinav şiirleri (runes), K.B.L. üzerine merkezlenmiş bir Mandala ve zamanda sembolik bir geriye gidiş etkisini yaratan bir inisiyasyon sayılan "Ankh". Bu, Tutankhamon'un yeniden dirilişi, metapsikoz (metempsychosis) için gerekli olan yaşam kelimesidir. Luxor Kardeşliği'ne inisiye olan Bulwer Lytton Vril'i, hastalığı iyi eden, ama bir ölüm-ışını da neşredebilen bir tür maji yüzüğü olarak görmüştü. Bu enerjiyi kontrol edebilen herhangi bir kişi, depremler ya da yanardağı indifaları oluşturabildiği gibi, sönmüş yanardağları da etkin hale dönüştürebilir.

(Burası da nedense HAARP projesini çağrıştırdı bana)


İnsanların, çok eski zamanlardan beri, Dünya'nın Efendileri olmayı ve tüm ulusları, hatta dünyayı bile yok etme gücünü ele geçirmeyi düşlemeleri çok tuhaf bir şeydir. Bu çeşit düşünceleri beyaz majiden sayabilir miyiz? Muhakkak ki hayır.


Büyücüler, bu çeşit güçlere sahip olduklarını iddia ede gelmişlerdir. Ancak, bu, hüsnükuruntudan öteye bir şey değildi. Modern bilim adamları sorunu çözümlediler: Nükleer Fizyon, kadim (eski) majinin araştırma ve arzu-hayallerinin cehennemî sonucudur.



Peki, bilim adamlarımızın çalışmaları beyaz maji midir?
Maalesef, hayır.

Bu yok edici buluşlara karşıt olarak, bunlardan farklı mizaçtaki kişiler, yeni bir Altın Çağ'ı kurmayı düşlemekte ve arzu-hayallerini, kara majisyenlerin hayallerini uzakta tutacak güçleri harekete geçirmek için kullanmaktadırlar. "Işık İnsanlığı"nın En Yüksek Efendileri, şüphesiz Agarta, Şamballa ya da Meru Dağı gibi adı olmayan görünmez yerlerde ve belki de Yüksek Yıldız'da düşünmekte ve çalışmaktadırlar.[1]

Kaynaklar

[1] "Agarta-Yeraltı Devleti", Bilim Araştırma Merkezi.

Nükleer enerjiye karşı olanların aklına elbette bu şekilde bir savunma gelmeyecektir. Ancak belki bu yazılanları okuduktan sonra onlarda benzer bir iddia içine girebilirler kimbilir? Dünya üzerinde bunca insanın birden bira Agarta konusuna yeniden dönüyor olmasının bir sebebi olmalı.


Hiç yorum yok: