5 Şubat 2012 Pazar

YA TUTARSA (9) BU DEFA VAN'DAYIZ

Yazı dizisinin başında hikayemiz ilerledikçe hızla birden çok yere geçeceğimizi söylemiştik. Şimdiye kadar çoğunlukla Anadolu üzerindeki izleri takip ettik. O halde Kapadokya, Nemrut, Rize, Efes ve diğer küçük ziyaretlerden sonra yolculuğumuzun şimdiki durağı olan Van'dayız.

Hemen konu ile ilgili alıntılara dönerek Van ve Agarta arasındaki bağlantıyı incelemeye devam edelim.

1975 yılında Van dolaylarında yapılan arkeolojik kazılar sırasında, hiç tartışma götürmeyecek bir şekilde mükemmel bir atmosfer içi ve dışı uçuş aracı modeli olan bir heykelcik ortaya çıkarılmıştı. Bariz bir aerodinamik formu olan bu modelde günümüz atmosfer içi ve uzay araçlarında rastlanan şu parçalar yer almaktadır:

- Burun konisi,
- Kokpit,
- Roket kompartımanı, dikey kuyruk,
- Çoklu roket lüleleri.
Kokpitte günümüzde uzay yolcularının kullandıkları türden körüklü bir anti-G elbisesi ve botlar giymiş bir pilot ya da kozmonot oturmaktadır. İki eliyle birden bazı kontrol levyelerini idare ediyormuş gibi bir görünümü olan pilotun oturma şekli çok ilginçtir: bacaklarını yukarıya çekerek karnına doğru bastırmıştır. Bugün ki uygulamalardan biliyoruz ki, pilotlar, karın kaslarını iyice sıkıştırır karınlarını bastıracak şekilde öne doğru eğilirlerse merkez kaç ivmesinin oluşturacağı geçici bayılmaları önleyebilirler. Böylece, modeldeki pilot hem oturuş şekli hem de giydiği ve kanı, alt karın bölgesiyle bacaklarda toplanmasını önleyerek kalbe doğru basıp anti-G elbisesi sayesinde, maruz kalacağı yüksek ivme ve ters ivmelerin bünyesi üzerinde oluşturacağı tesirleri, G-yüküne dayanabilecek durumdadır.

Araçta kullanılan roket tahrik sisteminin, günümüzde kullanılan türden herhangi bir yakıtı taşıyamayacak kadar sınırlı bir hacim içinde yer aldığı aşikârdır. Dolayısıyla, bunun, vimana denilen kadim uçan araçları sevk etmede kullanılan cıva esaslı bir tahrik sistemi olması çok muhtemeldir. Bu sistemin egzoz çıkışını sağlayan lülelerin biden fazla olması da gerçekten ilginçtir: günümüze ilk kez, insan taşıyan uzay kapsüllerini yörüngeye oturtmak için geliştirilen devasa roketlerde kullanılan çoklu lüle sistemine böyle kadim bir uçan araç modelinde rastlanması, roket uzmanlarının ilgisini çekecek bir husus olsa gerek!




İşin ilginç yanı, bu tür bir aracın bir uzay aracından daha başka, bir işlev görmüş olması da mümkündür. Ancak, bunu tartışmazdan öce, bu gizem dolu heykelciğin kökenini araştırmamız gerekmektedir. Arkeoloji bize bu uzay aracının bir Urartu eseri olduğunu söylemektedir. Mevcudiyeti arkeolojik keşifler öncesinde bazı Asur metinlerinden öğrenilmiş olan Urartu Krallığının İ.Ö.9yy.da kuzeydoğu Anadolu’da geliştiğini görüyoruz. İ.Ö.8.yy.da sınırlarını genişletmişler ve kuzeyde Kafkas’ların ötesine, doğuda Urmiya gölüne, batıda da Fırat a kadar ulaşmışlardı. Başkentleri Van’ın güneydoğusunda yer alan ve söz konusu kazıların yapıldığı toprak kale ya da Tuşpaydı. Toprak kale kayalardan oluşmuş doğal bir muhkem mevki üzerinde kurulmuştu. Kente kayalara oyulan bir geçitten geçilerek giriliyordu. Urartu krallığının yer aldığı dağlık bölgeye Urartu adını, Urartuların güney sınırındaki güçlü komşuları olan Asurlular vermişlerdi. Bu ad, daha sonra, İbranicede Ararat şeklini almış ve daha önce de bahsettiğimiz gibi batılıların Ağrı dağı için kullandıkları Ararat adı buradan gelmiştir. Ne var ki ağrı dağı Urartu sınırları içinde kalan gizemli mahiyetteki tek dağ değildi. Kafkas’ların ötesine kadar uzandıklarına göre, Elbruz dağının yani Agartanın gizemiyle direk temasa geçmiş olsalar gerek. Fakat belki de, Anadolu’ya geldiklerinde Agarta hakkında zaten bilgi sahibiydiler.

Arkeologlar, Urartuların Sami ırkından değil de Asya kökenli olduklarını kesin bir dille belirmektedirler. Ve ayrıca, Urartu sanatı özelliklede metal işçiliği ve mimarisi tamamıyla orijinal olan birçok unsur taşımaktadır. Urartu metal işçiliği, Grek dünyası ile Etrurya ve Frigya daki gelişmeleri etkilemiştir. Urartu metinlerinde 25 tonluk masif taş blokların 60m. Yüksekliğindeki dik bir tepeye çıkarılması gibi büyük bir beceri ve bilgi isteyen inşaat mühendisliği işlerinin başarıyla Gerçekleştiğine dair kayıtlar vardır. Urartular, orijinal bir kültür, yaratabilecek ve dahası, aerodinamik bir aracın modelini biçimlendirecek seviyede olduklarına göre, beşer- üstü kökenli bir Yüksek Uygarlıkla temas etmiş ve Onlar tarafından etkilenmiş olmaları gerekir. Ve muhtemelen de, bu Yüksek Uygarlık orta Asya’nın altında uzanan Agarta Işık Uygarlığıydı.


 Bazı Urartu eşyaları üzerinde görülen bir sembol bu teoriyi desteklemektedir: söz konusu sembol, Agartanın Amblemi olan Gamalı Haçtır. Üstelik Urartuların kayalardan oyulma geçitler kullanmaları da, Agartadan esinlenmiş olmalarına atfedilebilir. Urartuların, üzerinde Elbruz dağının yer aldığı altında ise Gamalı Haç çizimleriyle bezeli mağaralar ile yer altı geçit sistemlerinin uzandığı Kafkas’lara doğru sınırlarını genişletmeleri, muhtemelen kültürlerinin kurucuları ile aralarındaki, uzun bir geçmişe dayanan teması sürdürme kararında olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla, yer altı tünel şebekesiyle irtibat halinde olan Urartuların, kilometrelerce uzanan bu galerilerde nasıl yolculuk yapıldığına da tanık olmaları gerekirdi. Dünyayı agartanın ve tünel sistemlerinin mevcudiyetinden haberdar eden ilk kişilerden olan Br. Ferdinand Ossendowski “Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar” adlı kitabında Agartalıların yer altı geçitlerinde büyük bir hızla yolculuk yaptıkları olağan dışı arabalara sahip olduklarını yazmıştı. Bu enformasyonun ışığı altında, Urartu heykelciğinin, aslında tünel ağı içinde seyahat etmek için, kullanılan türden bir agarta roket arabasının modeli olup olmadığı sorusu akla gelmektedir.

Gerçekten de, bu aracın bazı dizayn özellikleri bu tür bir işleve ilişkin olabilir. Örneğin aracın altındaki hafif içbükey eğim, bu aracın, tünellerin içinden yerle temas etmeden bir hat üzerinde sevk edilmiş olduğunu gösterebilir. Ayrıca kokpitin üstüyle yanlarının herhangi bir koruyucu kafes ile örtülmemiş olması çok muhtemeldir. Bu tür bir uygulamanın herhangi bir uzay aracı için imkânsız olmasına rağmen, roket kızağı türünden araçlarda hiçbir sakıncası yoktur. Öte yandan, aracın sol yanında görülen ve A harfine benzeyen şekilde, Agartayla ilişkisini belirliyor olabilir.

Urartu kazıları sırasında, Erzurum’un İspir kazasında ortaya çıkarılmış olan bu türden diğer bir ilginç eserde yaklaşık 3000 yıllık olduğu sanılan pişmiş topraktan yapılma bir kozmonot heykelciğidir. 1873 yılında Günaydın gazetesinde konuyla ilgili olarak çıkan bir haberde şöyle deniyordu: “arkeologlar bu heykeli ilerlemiş bir uygarlığa sahip kimselerin yapabileceklerini ifade etmişlerdir. Yöredeki bazı kimseler ise, heykelin, odevirde başka dünyalardan geldiği sanılan astronotlardan ilham alınarak yapılabileceğini söylemişlerdir…”

(devam edecek)

Hiç yorum yok: