12 Nisan 2009 Pazar

GLOBALLEŞSEK DE Mİ YAŞASAK, GLOBALLEŞMESEK DE Mİ YAŞASAK!

ŞURA SURESİ

(13) Sizin için, dinden, Nuh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya önerdiğimizi şöyle kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun ; Onda bölünüp fırkalara ayrılmayın !" Onları çağırdığın bu tutum şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir.

(14) Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler...

Adem'in ilk insan olduğunu kabul ettiğimiz nokta da, aslında toplumlardan önce dinin var olduğunu kabul etmiş oluruz. Yani henüz bir toplum olma ve yönetim anlayışı şekillenmeden önce din vardı. İnsan birdi, din birdi, Allah birdi. Yani henüz herşey bir bütündü...

Ne zaman ki Adem'e bir eş yaratıldı ve ardından cennetten yeryüzüne indiler ve bir çocukları oldu hikaye buradan başladı. Ademoğulları adını alacak insan nesli çoğalmaya başladı.. Nasıl, ne şekilde olduğunu tam olarak bilemediğimiz bir şekilde farklı topluluklara bölündü.. Belki de sadece basit aile içi kavgalar ve uzaklaşmalar nedeniyle bir birilerine hasım oldular.. Allah bu ayrılıklara bir son vermek istedi ve yeni resuller gönderdi ama onlar bunların her birini yeni bir din sayıp ayrılmalarına yeni boyutlar kattılar.. Bir bütün olduklarını kabul etmeleri beklenirken, daha çok parçalandılar.. Din, dil, ırk melezi kombinasyonları hesaplanamaz hale geldi.

Oysa her şey zaten bir bütün ve küreseldi. Bir tek şeytana uymamamız gerekiyordu.. Küreselleşme kapsamı dışında kalan şeytan ve ona uyanlar olarak tanımlanıyordu kutsal kitaplarda..

Her kopuşta, önce yeni aileler ve daha sonra bu ailelerin oluşturduğu toplumlar, sonra o toplumların oluşturduğu milletler meydana geldi.. Belki anaerkil, belki ataerkil yapıdaki bu oluşumlar sonuçta yeryüzünü kendilerine göre paylaşıp, kimi zaman uyum içinde kimi zamansa kanlı savaşlarla yaşayıp durdular.. Derken oluşumların medeniyet seviyeleri yükselmeye ve beraberinde maddi kazançları çoğalmaya başladı.. Maddi kazançlar çoğaldıkça, milletler, toplumlar ve hatta aileler kendi içlerinde yeniden bölünmeler yaşamaya başladılar.. Her parçaya yeni bir ad verdiler.. Eskiyi silip yeniden başladılar..

"...aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler".

Paylaşamadıkça, parçalandılar.. Parçalandıkça, paylaşamadılar..

Günümüze geldiğimizde değişen ne oldu? Sık sık gündemde yar alan iki konu geldi hemen aklıma, her ikisi de AB politikalarında yer alıyor, bir birlik peşinde olmanın adımları olarak görülebilir bunlar belki de..

Globalleşme=Küreselleşme, ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel, politik ve ekolojik açılardan global bütünleşmenin, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir.

Bir çok açıdan bakıldığında altında bir çapanoğlu aramaya meyilli olduğumuz bu küreselleşme bir çeşit yeniden parçaları bir araya getirme, puzzle'ı yeniden tamamlayarak bütüne ulaşma çabasını yansıtıyor gibi gözüküyor bu tanımdan yola çıkıldığında...

Peşinden yine 1992 Maastricht anlaşmasına dayandırılarak AB tarafından desteklenen bir başka kavrama bakıyoruz..

Etnik milliyetçilik, (ya da mikro milliyetçilik) halkı eşit bir şekilde şemsiyesi altında tutan üst kimlik yerine, alt kimlikleri ile ön plana çıkaran düşünce.

Yani bir önceki tanımda verilen global bütünleşme, entegrasyon ve dayanışmanın sağlanacağı alt gruplardan biri olarak temel alacağımız gruplar ulusal üst kimlikler değil, o üst kimliğe bağlı yaşamını sürdüren tüm alt kimlikler olacak bu durumda..

Olabilir mi gerçekten, en iyi bildiğimiz örnek olarak ülkemizi düşünelim?

Üst kimlik veya bir ulus olarak halkı eşit bir şekilde tek bir şemsiye altında toplayacağız diye uğraşmayacağız mesajı alıyoruz bu tanımdan, çünkü tanım "onun yerine" olarak verilmiş. Biz Türk'üz demeyeceğiz herkesin adına.. Ben Türk'üm diyebilirsiniz o ayrı...

Küreselleşeceğiz ama eşit bir şekilde tek şemsiye altında toplanmayacağız ve alt kimlikleri ön plana çıkaracağız.. Önce alt sınıflara bölünüp, sonra bütünleşmeye çalışacağız.. Globalleşmeyi üst kimlikler yapacak biz alt kimliklerimizi koruyacağız diye uğraşacağız ve tam bir bütünleşme yaşayamayacağız.

Özümüzü koruyacağız bir başka deyimle ve diğer özlere de saygı göstereceğiz.. Globalleşme uğruna kendimizi kaybetmeyeceğiz.. Ancak bunu ulusal bazda yapmayacağız.. Ulusal bazda yaparsak o zaman üst kimliğe ait oluruz çünkü...

Uluslararası bir bazda da yapamayacağız. Çünkü öyle yaparsak sonunda bir ulus olma ihtiyacı doğacak ya kalkıp memleketimiz varsa ona döneceğiz, yoksa kendi alt kimliğimizi, üst kimliğe terfi ettirmek için toprak istemeye başlayacağız. O zaman altında yaşadığımız üst kimlikler bundan hiç hoşlanmayacak, çünkü diğer alt kimliklere kötü örnek olacağız.

Uluslarda birer azınlık ve alt kimlik olarak var olacağız ve bunu yapanları destekleyeceğiz. Çoğunluk olan ulusun özü içerinde var olmuş ayrık otları gibi sırıtacağız.. Tabi melezleşmiş etnikliğimizin hangi tarafı ağır basıyorsa orada kalmaya çalışacağız..

Büyük Önder Atatürk'e göre “Millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdur”. Bu durumda millet de olamayacağız.. Millet olabilmek için ortak bir de milliyetçilik anlayışımız olması gerekecek çünkü.. Bir koltuğa iki karpuzu sığdırabiliyor da hem üst kimliğin, hem kendi alt kimliğimizin milliyetçiliğini koruyabiliyorsak ne ala, o zaman bir umut kalabilir.

Yeniden ülkemiz örneği ile ilerlesek ekonomide küreselleşirken ki bu üst kimlik bilgisi, kendi içimizde bölünerek çoğalmaya ve etnik ve etnik olmayan pek çok alt gruplara bölünebildiğimize ve hafta sonu gazetelerinde daha nasıl alt kimlikler edinebiliriz diye liberal faşizm gibi konular tartışabildiğimize göre çok yakında küresel değil bireysel olacağız gibime geliyor.

“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza vereceğimiz öğrenim sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne düşman olanlarlarla mücadele; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur.”
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Tarihi Enstitü Yayınları)

PEYGAMBERİMİZİN KUTLU DOĞUM HAFTASI VE ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !
fasulye

Hiç yorum yok: