3 Mayıs 2012 Perşembe

TARİH YAZILANLAR MI YAŞANILANLAR MIDIR? (3)

Murat Bardakçı'nın, Mustafa Kemal' tarafından Vahdettin'e yazdığını söylediği mektubun hangi koşullar altında yazılmış olduğu konusunu açıklığa kavuştururken, aynı zamanda Mustafa Kemal'i Samsun'a Vahdettin mi göndermişti sorusuna da cevap bulduğumuzu, Nutuk'da Mustafa Kemal'in kendi ağzından görevlendirilmesi ile ilgili açıklamadan aldığımızı düşünüyorum şimdilik. Evet Mustafa Kemal'i Samsun'a Vahdettin göndermişti, Samsun'daki kargaşayı bastırması için ve bu da O'nun Anadolu'ya geçiş hedefine hizmet eden oldukça şanslı bir tesadüfe dönüşmüştü.

Mustafa Kemal hakkında "en ufak bir araştırma yapmadan" demek belki haksızlık olacaksa da, zamanın koşullarıyla ilgili en ufak bir empati yapma ihtiyacı duymayarak dar bir çerçeveden sürecin tamamı yerine, süreç içerisindeki anlardan yola çıkarak yapıldığına inandığım saptamaların ne yazık ki bir sonu yok. Ama ben "hayır öyle değildi" demeden önce kendime ispatlama ihtiyacında yaşayan bir insan olduğumdan, elimden geldiğince bu saptamaların herbirine kendi araştırma ve düşüncelerimle karşılık vereceğim. Bu benim O'na kişisel borcum. Neden sorusunun yegane cevabını ise yüreğimde hissettiklerim veriyor ve bende saklı.


Aralık 2007 tarihli www.derinsular.com adresinde Serdar Kaya tarafından hazırlanan ve yayınlanan "Kemalizm" adlı çalışma, Atatürk düşüncesini en başından bir ideoloji olarak ele alıyor ve aşağıdaki cümlelerle konuya girişini tamamlıyor.


"Cumhuriyet Halk Partisi ideolojisini 1925-1945 yılları arasındaki tek sesli dönemde aşama aşama oluşturdu ve uygulamaya koydu."


Bu cümle çalışmanın Kemalizm anlayışının diğer herşeyden soyutlanan, temelde bir parti ideolojisi olduğunu vurguluyor. Günümüzde özellikle Liberal kesimin Atatürkçüler ve Kemalistler diye sınıflandırdığı Atatürk düşüncesinin peşinden giden insanlar arasında kimi zaman ciddi farklılıklar olduğunu düşündüğümden şimdilik bu vurguya dair bir açıklama yapmayacağım. Tek söylemek istediğim Atatürk düşüncesinin bir ideoloji, hele ki CHP ile sınırlandırılacak bir ideoloji olmadığıdır.

Yazının bir sonraki cümlesinde bu ideolojinin kurucusunun Mustafa Kemal olduğu söylense de, yazar buna rağmen O'nun bu uygulamaları bir kitap ya da manifesto ile kaleme almadığının altını çizerken, bu düşüncenin ithal olduğunu ve Mustafa Kemal'in açıklama gereği bile duymadığını ifade etmiştir.

Neden yazarın aklına Mustafa Kemal'in bir ideoloji oluşturmak peşinde olmadığından ve Kemalizm adının kendisi tarafından konulmadığından böyle olmuş olabileceği düşüncesinin gelmediğini elbette bilmem mümkün değil.

Kemalizm adına bir eser yazmadan altı ilke konseptinin anlaşılma formülü için ise birincil kaynak olarak aşağıdakiler listelenmiştir.

1. CHP parti programları
2. Partinin Atatürk dönemindeki uygulamaları
3. Atatürk'ün söz ve demeçleri.

Hemen ardından bu söz ve demeçlerin tamamen zıt yönde ve tutarsız olduğuna değinilmiş ve O'nun hakkındaki temel karmaşanın bu nedenle yaşandığı açıklanmıştır. Bunun sonucu olarak kafalarda birden çok Mustafa Kemal modeli oluştuğunu belirten yazara bu modellerin çeşitliliği konusunda katıldığımı itiraf etmek zorundayım. Ancak, bir insan hakkında bunca modelin oluşturulmasının altında yatanların neler olduğu konusunda da hepimizin düşünmesi gerektiği inancındayım.

Millet olarak her duyduğumuza araştırmadan ve sorgusuz kapılarımızı açmamız bana soracak olursanız sadece O'nun değil bugün Türkiye'de yaşadığımız kaosun başlıca sebebi.Günümüzde nasıl ki internette dolaşan her mesajı gerçek sanıp, Google yazılan her kelime ile ilgili gelen bilginin doğruluğundan şüphe dahi etmeyen insanlarımız olduğu gerçeğini kabul ediyorsak, bu kadar farklı modeller algılanmış olmasını da anlamak hiç zor olmasa gerek.

Konuyu daha fazla dağıtmadan Serdar Kaya'nın Mustafa Kemal'in tutarsız söz ve demeçleri ile ilgili açıklamalarına elimden geldiğince cevap vermeye çalışacağım.

Yazarın kaleminden anlatılan birinci örnek :

"Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasından dört gün sonra 'Padişahı azam, Halife ve Hakanı akdesimiz Efendimiz' olarak hitap ettiği Sultan Vahdettin'e sadakatlarini bildirdiği telgraftaki ifadeleri dikkate alınabilir"

Telgrafın tamamıyla devam eden yazıyı merak edenler internet üzerinde bulabilir diye düşünerek bu yazıya dahil etmiyorum. Ancak 19 Ocak 1920 de yazıldığı Murat Bardakçı tarafında iddia edilen mektubun bir benzeri yazarın ifadesine göre 27 Nisan 1920 tarihinde bir telgrafla tekrarlanmıştı. Bu ilginç tesadüf  henüz yolun başında Vahdettin'in adamı olduğuna ispata dair ihtiyacı ortaya seriyordu.

Peki neden buna ihtiyaç vardı?

Diyelim ki, Mustafa Kemal özünde bir padişah sevdalısıydı. Bu hangi sonuçları doğururdu elbette tarihçiler benden iyi bilecektir. Ancak benimde kendimce bir kaç maddem var.

1. Biz O'nu vatan haini sayardık.
2. Osmanlıcılar belki o zaman O'nu bağrına basardı
3. Kurtuluş Savaşı diye bir savaşın olmadığı sonucuna varılabilirdi.

İki numaralı olasılığı pek inandırıcı bulmasam da birinci ve üçüncü olasılıkların hangi kesimlerin amaçlarına hizmet edeceğini kestirmek bence hiç de zor değil.

Tarih 28 Kasım 2011, haber aşağıdaki gibi ;

"TBMM İnsan Hakları komisyonunda konuşan AKP'li İlhan Şener 'İstiklal Savaşı olmadı, şehitlikler semboliktir" dedi

Belki bunlar tartışılacak ama mesela Yunan tarihinde bir Ege savaşı yok. Bunu biliyor musunuz? Yunan tarihinde Ege'de Türklerle bir savaş yok.Bizim tarihimizin en önemli savaşlarından biri Yunanlılara karşı verilmiş savaştır. Biz Milli Güvenlik Akademisinde oralardaki şehitlikleri dolaştık. Bütün şehirlikler temsili"


"TARİH YAZMAK, TARİH YAPMAK KADAR ÖNEMLİDİR. YAZAN YAPANA DOĞRULUKLA BAĞLI KALMAZSA, DEĞİŞMEYEN GERÇEK İNSANLIĞI ŞAŞIRTICI BİR NİTELİK ALIR. M.K. ATATÜRK"

İlhan Şener AKP Ordu milletvekili ve Inkılap Tarihi doktorudur. Türk şehitliklerinin Ankara'daki yönetimin meşruluğunu göstermek için yapıldığını söylemiştir. Şehitler üzerinden prim ya da politika üretmek ne yazık ki bu ülkede son on yılın zihniyetidir ve bu cümleler bu zihniyetin bir ürünüdür.

Şimdi izin verirseniz Orhan Çekiç'in "Mondros'tan İstanbul'a" adlı kitabının giriş cümlesindeki Kurtuluş Savaşı tanımıyla devam etmek istiyorum.

"Türk Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı'nın getirdiği kabul edilemez koşulların zorlamasıyla ortaya çıkan bir ulusal başkaldırının, onurlu bir direnmenin topyekün adıdır."

Yani bu savaş bir hücum değil, defans mücadelesidir. Topraklarımızda uluslararası antlaşmalar neticesinde paylaşım niyetiyle girmiş işgal kuvvetlerine teslim olmayışın adıdır.

Peki savaş nedir?

TDK'nın Güncel Türkçe Sözlüğünde savaş kelimesi aşağıdaki gibi tanımlanmıştır

1. Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele
2. Uğraşma, kavga, mücadele
3. Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele

Orhan Çekiç'in tanımı ve TDK sözlüğünde verilen savaş tanımını kıyaslayabilecek bir meclisimiz
olduğuna inanıyorum.

Mustafa Kemal Nutuk boyunca bu mücadelenin adımlarını anlatırken defalarca "kurtuluş yolları" ifadesine yer vermiştir. İsminin nasıl ortaya çıktığı konusunda bir fikir vereceğini umarım.

Oysa Mustafa Kemal'in ateşlediği ve örgütlediği bu mücadele O'nun Vahdettin'in adamı olması gerçeği bir ispatlanabilse, belki de işgal devletleri tarihinden de silinebilir ve işgal O ruhun yok sayılması ve kalan kıvılcımların söndürülmesi ile kaldığı yerden devam edebilir. Zira Anadolu doğumlu olmayışı, veled-i zina oluşu ve alkolik oluşu ile ilgili iddialar beklenen sonucu vermemiştir.

Ölümünün üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen hala o ateşten kıvılcım alan insanların olması, "ateşin söndürülmesi ile mümkün olur" inancı bir kandırmacadan ibarettir. Yurt sevgisi ve Atatürk sevgisi kardeş ancak ayrılmaz parça değildir. Bu ülke Kurtuluş mücadelesini yurt sevgisi sayesinde kazanmış, bu sevgiyi örgütleyişinden dolayı Mustafa Kemal'e minnet, hayranlık, saygı ve sevgi duymuştur. "Sahip olduğunuz kudret, damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur" ifadesi bu durumu en güzel tanımlayan cümledir bana göre.

(devam edecek)

fasulye

Hiç yorum yok: