9 Şubat 2009 Pazartesi

GİZEMLİ MISIR GÜNCESİ (3)

İSKENDERİYE - ALEXANDER DEVAM...


Kayıtbay Kalesinden ayrılarak yeniden otobüsümüze biniyoruz. Saat öğlene yaklaştığından hava ısınmaya başladı. Yavaş yavaş üzerlerimizdeki montları çıkarıp, nihayet Mısır'dan beklediğimiz sıcaklığa yavaş yavaş kavuşmaya başlıyoruz. Turun ilerleyen günlerinde ise anlıyoruz ki, Mısır hayal ettiğimiz kadar sıcak değil, günde bir iki saat sıcağa doyduktan sonra yeniden hırka ve montlara dönüş başlıyor.





MONTAZA SARAYI PARKI






Sıradaki ziyaret noktası son Mısır kralı Faruk’un Montaza Sarayı’nın içinde bulunduğu park. Kral Faruk’un zamanında av partisi düzenlediği, deniz kıyısında yer alan bu parkın içinde bulunan sarayın bu gün sadece Selamlığı hizmete açık ve restoran olarak kullanılıyor.



Kavalalı Mehmet Ali Paşa`nın torunu ve Mısır`ın son kralı Faruk, 1952 yılında darbeyle iktidardan uzaklaştırılıp, İtalya`ya sürgüne gönderilmişti. Mısırlı bazı tarihçilere göre Türklerin Anadolu`dan önce geldiği Mısır`daki Türk hâkimiyeti Kral Faruk`un devrildiği 1952 yılına kadar sürmüştü.



Yukarıdaki resimde görülen köprünün orjinali Montaza Sarayı'nın hemen önünde var. Bu köprünün yapılma amacı, kralın teknesine binerken ayaklarının kuma değmemesi. Aynı köprü temsili olarak İskenderiye'nin içine de yapılmış. Köprünün saray bahçesindeki orjinali ise yandaki resim.. Bu arada sarayın önünde uzanan muhteşem manzaradan da bir bölüm görmüş oluyorsunuz.. Ne yazık ki burada çok fazla zaman geçiremiyor ve öğlen yemeğimizi yiyeceğimiz restorana gitmek üzere yeniden otobüse biniyoruz.


Otobüsün içinden de olsa İskenderiye sokaklarını ve denizi seyretmek gerçekten güzeldi.. Seyir halinde iken resim çekmek oldukça zor olsa da yine de azimle hepimizin elinde fotoğraf makinaları ayaktayız.. Yemekten sonra gideceğimiz yer Yeni İskenderiye Kütüphanesi.


Yemekte oldukça lüks bir restorana gidiyoruz. Fotoğrafları ne yazık ki daha önce de söylediğim gibi silindiğinden gösteremiyorum ama sanırım Türkiye'de Cumhuriyet Dönemine geçildiği yılllarda yapılan Palas'lara benziyor. Varaklı ve işlemeli, yüksek tavan ve duvarlar, klasik eşyalar.. Oldukça hoş bir yer..


Yemeğimizi de yedikten sonra yeniden otobüsümüze binip Yeni İskenderiye Kütüphanesine doğru yola çıkıyoruz. İskenderiye Kütüphanesinin içinde resim çekmek yasak. Bu nedenle fotoğraf makinaları ve kameralarımızı yanımıza alamıyoruz. Ancak internette dolaşırken bulduğum diğer tur resimlerinde içeri de de fotoğraf çekilmiş olduğunu gördüm. Bu nedenle bende anlatırken onlardan yararlanacağım..


YENİ İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ



Önce neden buraya "Yeni" demek zorundayız onu anlamak için Eski İskenderiye Kütüphanesinden biraz bahsetmekte fayda var diye düşünüyorum.

"İskenderiye şehri M.Ö. 382 yılında, Makedonyalı Büyük İskender tarafından kurulmuştur. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından Lagus’un oğlu Ptolemaeus’un eline geçti. O da Mısır’da krallığını ilan etti. Mısır’da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarı olup, 383 yılında 24 yaşında iken 24 yıl hüküm sürmüştür. Savaşı sevmeyen Ptolemaeus, hiçbir zaman ülkesinin sınırlarını genişletmek hevesine kapılmadı. Bilim ve edebiyata düşkünlüğüyle, Mısırlılar'ın gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek halkın sevgisini kazandı. Eski kanunları, dini törenleri muhafaza etmekle kalmayıp, eski Mısır hükümdarlarının lakabı olan Firavun unvanını aldı ve onları taklit ederek öz kızkardeşiyle evlendi.



Bu yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi. Yeni firavun burayı baştanbaşa onarıp, genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirdi. Burada meydana getirdiği en önemli eser ise müze ve buna bağlı olan kütüphane idi. Kurulması için saray civarında ve güzel bir yer seçildi. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı. Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathane bulunuyordu. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştı. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat, ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmıştı.

Müzenin en önemli bölümü kütüphanesiydi. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahipti. Mısır’a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardı. Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırdı. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp, getirirlerdi. Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkum durumda olan eserler emin bir yerde toplanmış oldu.

Genel kanı bu kütüphanenin, çıkan çeşitli fanatik görüşler nedeniyle, antik Pagan tapınakları ve yapıların imhası sırasında Hıristiyanlar tarafından yakıldığı yönündedir.


Bu görüşe göre 391 yılında Bizans’ın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye’de Mısır’ın eski din mensuplarına ait Osiris tapınağının yeri olan bir arsayı, kilise inşa edilmesi için Hrıstiyanlar’a verdi. Burada yapılacak kilisenin temel kazıları sırasında üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıktı. Hıristiyanlar bunu bir alay konusu yaptılar. Bu olay şehirde oldukça kalabalık halde bulunan putperestleri kızdırdı ve sonunda İskenderiye’de dini bir ayaklanma çıktı. İki taraf çarpıştı, insanlar kitle halinde kılıçtan geçirildi. İskenderiye Kütüphanesi’nin olduğu bölge yerle bir edildi. İmparator I. Theodosius, valiye başka büyük şehirlere göre eski dinin İskenderiye’de hala neden bu kadar canlı olarak devam ettiğini sorunca, buna sebep olarak İskenderiye Kütüphanesi’nin eski putperestlik kültürünü devam ettiren kitaplarını ileri sürdü. İmparator, bunun üzerine hepsinin yok edilmesini emretti. İskenderiye Kütüphanesi’ndeki tüm eserler şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırıldı ve böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok oldu.


Daha önceleri bu kütüphanenin şehrin Müslümanlar tarafından alınmasından kısa bir süre sonra ikinci İslam Halifesi Ömer’in emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından yakılarak yok edildiği ileri sürülmüştür. Bernard Lewis konu hakkındaki makalesinde, kütüphanenin Müslümanlar tarafından yok edildiği hikâyesinin doğruluğunu Alfred J. Butler, Victor Chauvin, Paul Casanova ve Eugenio Griffin gibi Batılı ilim adamlarının reddettiğini yazmaktadır.
Kütüphanenin Sezar tarafından, İskenderiye'yi kuşattığı sırada yok eldiği görüşü de çeşitli tarihi eserlerde yer almaktadır. Kütüphanenin varlığını 4. yüzyıla kadar sürdürdüğü bilinmektedir. Sezar'ın kuşatmasında sadece bir bölümünün zarar görmüş veya yıkılmış olduğu da düşünülmektedir.




Yakılan İskenderiye kütüphanesinin bulunduğu alanda Yeni İskenderiye Kütüphanesi yapılmış ve 2002 yılında hizmete açılmıştır."

İnsanın onca bilginin yakılıp yok edildiğine inanası gelmiyor ne yazık ki.. Düşünsenize o bilgilere erişebiliyor olsaydı, şimdi Amerikayı yeniden keşfedip durmaya gerek kalmayacak, bilim astronomi ve pek çok alandaki bilgiye zaten ulaşmış olacaktık, hem de bundan 3500 yıl öncesinden.. Elbetteki bu gizemli medeniyetin bilim alanında nerelere ulaşabilmiş olduğunu da daha iyi anlayacaktık.



Yeni İskenderiye Kütüphanesi mimari açıdan oldukça güzel bir bina ve yanlış bilmiyorsam da mimari ödülleri olan bir proje zaten.. Kütüphane eski Mısır medeniyetlerini temsilen Güneş şeklinde tasarlanmış. Dış duvarlarında yer yüzünde bulunan bütün alfabelerin harfleri yer alıyor. İçeriye girerken iki kez X-ray cihazindan geçiyorsunuz bu nedenle içeriye kamera sokmak gerçekten mümkün değil, biz Türkler için bile :)


Kütüphanenin iç mimarisi de en az dışarısı kadar güzel, kütüphaneden dışarı kitap çıkaramıyorsunuz ama teknolojinin her tür imkanıyla donatılmış kütüphane sınırları içerisinde her türlü kaynaktan faydalanmak serbest. Şimdi biraz ansiklopedik bilgi...


Kadim İskenderiye Kütüphanesi'nin varolduğu sanılan alana 1995-2002 yılları arasında inşa edilmiştir. Ağa Han Mimarlık Ödülleri programında 2000-2004 dönemi ödülünü kazanmış.


Proje boyutu çok büyüktür:Kütüphane rafları sekiz milyon kitabı alacak büyüklüktedir. Ana okuma odası on bir şelale seviyesi üzerinde 70.000 m²'lik alanı kaplar. Kompleks ayrıca bir konferans salonu, üç müze, dört sanat galerisi, bir planetaryum ve bir elyazısı restorasyon laboratuvarı içerir. Kütüphane kör, geç kişiler ve çocuklar için ihtisaslaşmıştır.

İskenderiye Kütüphanesi'ne dünyanın her yerinden koleksiyonlar hediye edilmiştir. İspanyonlar, Mağribiler'in yönetimini açıklayan dökümanlar hediye etmişler, Fransızlar ise ayrıca Süveyş Kanalı'nın yapısına ilişkin dökümanı bağışlamışlardır. Kütüphane ayrıca internet arşiv fotokopisi muhafaza eder.


Evet ne yazık ki bu kadarını aklımda tutup anlatmak mümkün olmadığından ancak alıntılarla destekleyebiliyorum... Bu görüntü kütüphanenin hemen giriş katından çekilmiş. Tavanda gördüğünüz mavi ve yeşil ışıklandırma, gökyüzü ve yeryüzünü temsil ediyor. Masalar ve sandalyelerin tamamı özel yapım. Masaların üzerindeki siyah alana beyaz kağıdı koyduğunuzda sadece kağıdı seçebiliyorsunuz.. Siyah zemin yok oluyor. Bütün sandalyeler ergonomik ve özel tasarlanmış.. Kütüphanenin çalışma alanı olmayan bölümlerinde eski baskı makinaları vb müze ağırlıklı nesneler sergileniyor.



Eskisini görememiş olsak da, yenisi karşısında da büyük bir hayranlık duyarak oradan ayrılıyoruz ve Kahire'deki otelimize dönmek üzere yeniden otobüse biniyoruz. Önümüzde artık daha da uzun gelen bir üç saat var.. Akşam yemeği saatinde otelde olacağız.. Hepimizin planı yemeklerimizi yedikten sonra uyumak, çünkü ertesi sabah 02:30'da uyandırma var.. Saat 03:00 de hepimiz valizlerimizi toplamış olarak lobide olacağız, uçakla Luxor'a yani gemimize gidiyoruz.. Bunları düşünmek bile İskenderiye'den ayrılırken hepimizin omuzlarının çökmesine neden oldu..


Peki yolda ne oldu dersiniz.. Otobüsümüz bozuldu :) Yarım saatlik bi gecikmeyle hava filtresi değişen otobüsümüzle ağır ağır otele döndük ama hava karardığından yine otele dönüş sırasında piramit silüeti falan göremedik.. Kısmet son güne :)



Bu arada İskenderiye'ye gidiş sırasında anlatmayı unuttuğum bir ufacık ayrıntıya girmek istiyorum izninizle.. Yol boyunca gördüğümüz evlerin çatılarının hemen hepsinde yandaki resimde gördüğünüz güvercin evleri vardı. Oldukça büyük olan bu evlerde güvercin besliyorlar ve binalara çok değişik bir hava katıyor..






Sevgiler
Fasulye






5 yorum:

Adsız dedi ki...

Güvercin evleri olduğunu bilmiyordum ne kadar iyi düşünmüşler çok şanslı ordaki güvercinler:) kütüphaneleri de oldum olası severim çok güzeldi hepsi tekrar teşekkürler umarım içinde kalan yerleri ikinci gidişinde görürsün.sevgiler

Fasulye dedi ki...

Merhaba Sanemcim
Daha yazılacak çok şey var sadece 2 günü yazabildim toplam 7 gündü gezimiz hepsini fırsat buldukça yazacağım.. Evet ilk başta çok üzüldüm resimlere ama sonra dedim ki kendim gordum nasılsa onemli olan o..Turdaki arkadaşlarda sağolsun gonderiyorlar resimlerimizi.. Parşömen kağıdından nakış yapıyorsun demek merak ettim eserlerini.. Ya Murat 124 var bizde diyorsun ya.. Anadol bile hala var Ankara'da :) Ne güzel arabalardı onlar .. severim..
Güvercinlere ev yapmışlar evet. Geçen bir yazı okudum onda sebebi yazıyordu şimdi toparlayamadım ama yazının devamında açıklarım onuda
sevgiler
fasulye

Adsız dedi ki...

Mısır gezisinin devamını merakla bekliyoruz sevindim,ben tel kırma-sim sırma kursuna gidiyorum,az ve öz işler çıkartıyoruz hocamız saolsun ilgilenio değişik bir sanat özellikle tel kırma(Bartın yöresine aitmiş)bloğum olsa koyardım,ilerde inşallah cesaret edemedim blog açmaya sizi okudukça imreniyorum,Anadol'u da çoks everim hele vosvos:) sevgiler

Seyyah dedi ki...

Sen anlatırken, o kütüphanenin havasını solumak ve kitaplara dokunmak istedim. Ufak tefek şanssızlıklar olsa da keyifli bir gezi olmuş, okurken keyfini paylaşıyorum. Piramitlere ne zaman gideceğiz?

Fasulye dedi ki...

ya orada başında saatlerce vakit geçirelecek öyle çok şey var ki.. müze, kütüphane, tapınaklar.. bir hafta çok az geliyor ve hiç gidemediğin bir sürü de yer kalıyor hala.. piramitler en son gün.. tüm güneyi gezip yeniden kahireye doneceğiz.. :)