23 Ekim 2008 Perşembe

İYİ OLACAK HASTA DOKTORU

Bir kaç gündür bir şeyler yazma heyecanı ile dolu olmama rağmen bir türlü fırsat bulup da yazamadım. Bu gün keyfim yerinde olduğundan oturup bir şeyler yazabilirim diye düşündüm. Öyle belirli bir konum yok aslında, aklımda uçuşan bir kaç düşünceden öte..

Bu aralar kendimde hissetiğim bir kişisel gelişim sürecinden bahsetmek istiyorum. Bir fasulyede olsam kendimi geliştirebiliyorum yani, öyle fasulyeden takılmıyorum hayata...

Bir süre önce hayattan beklentilerimin karşılanmadığı duygusunu yoğun olarak hissediyordum, bunu öyle bir noktaya taşımıştım ki sonunda, başetmeye çalıştığım hiç bir şeyle başedemeyip, çaresizce kendime işkence ettiğimi anladım. Belkide hiç bir şeyle başetmem gerekmiyordu. Yani kendime sorun olarak tanımladığım süreç ve olaylardan kurtulmak istercesine bir debelenme içine girmiş olmam, zaten sonuç alamayacağım bir savaşta, kendimden başkasını yaralamadığım tek kişilik bir trajediye dönüşmüştü. Başka hayatların kahramanı olmaya çalışırken, kendi hayatımın kahramanı bile olamıyordum anlayacağınız.

Bir süre kendi kendime bu savaşı kesip hayatın akışına bırakmak için izin vermeye karar verdim. Zatende savaşacak gücümün kalmadığını hissediyordum artık. Normal şartlar altında kolay kolay kabullenemeyeceğim bir kadere sürükleniyorudum, "kaderci" olmama ramak kalmıştı yani. Yapmayı zaten sevmediklerim listesine birde yapmayı sevdiğim halde zevk almayı başaramdığım bir sürü yeni kalem eklenmişti. Bende salıverdim ipin ucunu, kayışı kopardım, rüzgar nereye eserse dedim bir süre. Ama bünye bir kere savaşa alıştığından, karşılaşmak istemediğim her olay karşısında tüylerim diken diken olmaya devam ediyordu. Bir çıkış arasamda bir türlü bulamıyor, bulamadıkça çaresiz bir kurban rolünü üzerime giyerek dolanmaya devam ediyordum.

Sonra bir gün aslında sorunlar başlığı altında topladığım bir çok şeyin, aslında hayatımdan çıkaramayacağım şeyler olduğunu farkettim. Onlardan kurtulmam değil, bana zarar vermelerini engellemem gerekiyordu sadece. Tam da o dönemde "Stres Yönetimi" adlı bir seminere katılma fırsatım olmuştu. Aslında kendi başıma vardığım ama adını koyamadığım bir çözüm yolunun adını işte o seminerde bulmuştum. Seminerde öncelikle belirtilen stresin bir şekilde hayatımızda olması gerektiğiydi ki bu bizim motivasyonumuzu gerekli dozdaki hırsımızı destekliyor ve bizi daha iyisi için teşvik ediyordu. Ancak doz aşımına uğradığında, yan etkileri oldukça fazlalaşıyor ve ruhumuzdan ziyade bedenimize zarar vermeye başlıyordu. Bu semineri farklı bir ruh halinde dinliyor olsaydım, eminim ki bir kulağımdam girip, öbür kulağımdan çıkacaktı söylenenler, ama o ara hissettiklerimle o kadar güzel örtüşüyordu ki, hepsini içime sindirmeyi başarabildim. Demeki ki atalarımız yanılmıyordu, iyi olacak hastanın doktor ayağına gelebiliyordu.

Belki ben bu yazıyı yazarken benim o dönemde hissettiklerimin benzerini yaşayanlarınız varsa belki bir fayda sağlayabilirim bu anlamda, yok eğer şu ara stresle işiniz yok ise, ki umarım hiç olmaz o zaman umarım bu yazdıklarımı hatırlayabilirsiniz gerektiği durumlarda. Yangında ilk kurtarılacaklar listenize ekleyin. İmza : İyi olacak hasta doktoru.. :)

Düşünsenize tıp alanında böyle bir ünvan olsaydı. Bir depresyon anında kalabalıklardan fırlayacak birisi bağıracaktı, zira ayağınıza gelme gibi bir misyonu olacaktı bu doktorun, bir muayenehane de çalışması uygun düşmezdi.

"Durun, ben iyi olacak hasta doktoruyum!"
"Nesin abi?"
"İyi olacak hasta doktoru (İ.O.H.D.), çekilin hastanın başından hava alsın biraz.."
"Nesi var abi, iyileşecek mi?"
"İyi olacak, benim işim bu, metin olun"
Ya da ,
"Yok bu hastadan iş çıkmaz, benim alanım değil, siz bi umutsuz vukuat doktoru bulun kendinize"

Ama ne yazık ki, tıp henüz o kadar ilerlemedi, o halde kendi başımızın çaresine bakmaya devam etmek zorundayız.

Stresle başetmenin en önemli yöntemlerinden birisi, "Yenemiyorsan, kabul et". Yani ya o sorunla yaşamayı öğren, ya da en az zarar görme yöntemlerini araştır. Bir çeşit olumlu bakış açısı kazan yani. Kazanamayacağını bildiğin bir maç için ter dökmektense, hiç değilse berabere kalmak için uğraş. Seminerde anlatılanlarla kafamda şekillenen yeni yöntem sayesinde kendimi eskisinden çok daha iyi hissetmeye başlamıştım.

İki şeyi çok net öğrendim bu süreç boyunca ;
1. Yenemiyorsan, kabul et.
2. Bir şeyin yerine, başka bir şey koymayı değil, yanına eklemeyi öğren.

Yani beni mutlu etmeyen eskiden kurtulup yerine yenisini koyamıyorsam, o halde bir yenisini ekleyerek bunu telafi edebilirim. Eskisinden kurtulmak zorunda değilim ki..

Hayat bazen çok basit denge ve formüller üzerine kurulu olsa da biz insanların yüksek matematik gerektiren çözümlere yöneliyor olmamız çok komik aslında. "Mutsuzum" diye dolanırken, "Nasıl mutlu olabilirim?"i aramak yerine, "Beni mutsuz eden şeyden nasıl kurtulabilirim?" diye düşünmekten vazgeçmek hiç aklımıza gelmiyor nedense..

Ben yaşadım biliyorum, denedim, süper oluyor.. İyi olacak hasta doktoru literatüre girene kadar size de tavsiye ederim.

Ne yapmıyor muşuz? Yenemiyorsak savaşmıyormuşuz..
Peki ne yapıyormuşuz? Mücadelenin şeklini değiştiriyomuşuz...

Hadi bakalım göreyim sizi
Stressiz günler diliyorum
Fasulye

1 yorum:

daksit dedi ki...

benim de böyle bir yazı okumaya ihtiyacım varmış demekki, tüm metabolizmam alt üst oldu stresten :)) ellerine sağlık canım :)
sevgiler.