11 Eylül 2008 Perşembe

FUR BEGİM FUR

Bundan 30-40 sene evvel filinta gibi bir delikanlı olarak ilk tayin yerim olan Erikli Köyü Sağlık Ocağı'nı kurmak için gitmiştim. ''Hazır uğramışken.' deyip, Kaymakam Bey elime bir kağıt tutuşturmuştu. Çiçek aşısına dair bir emir vardı. Çantamı, ilaçlarımı, iğnelerimi yeniden gözden geçirdikten sonra atıma binerek Erikli Köyü'nün yolunu tuttum.İkibuçuk saat at sırtında yol aldıktan sonra Köye ulaştım. Köyde beni muhtar karşıladı.

-Hoş geldin beg...
-Hoş bulduk, dedim.
-Hayırdır?
-Aşı yapacağım da..
-Ne aşısı?
-Çiçek..
-Çok eyi.. insanlara mı?
-Tabii insanlara.
-Zor begim!
-Nedenmiş o?
-Olmazlar da ondan begim..
-Ama salgın var!
-Buraya salgın neyin uğramaz beyim.
-Sen köylüyü topla!

Biraz sonra baktım, köyün korucusu hem düdüğünü öttürüyor hem de bağırıyor:

- Ey ehali gasabadan pangacı geldi... Sizinnen gredi lafini konuşacak!
- Yahu ben bankacı filan değilim, dedim.
- Sen bilmen begim aşı-maşı dirsek birtekini topliyamak, işin içine para lafını gatacan ki millet toplana...

Biraz sonra köyün biricik, isli ve rutubetli kahvesi tıklım tıklım doluydu. Ayağa kalktım:

- Köylü kardeşlerim, dedim. Şimdi sizlere, insanlığı mahveden, girdiği yerde felaketler meydana getiren bir konudan bahsedeceğim...

Ön tarafta oturmakta olan pala bıyıklı biri :

- Begim, ilkin girediden ağnat, sonama hekayeni ağnadin, dedi.

Kızdım:

- Ben buraya krediden bahsetmeğe gelmedim!

Muhtar araya girdi:

-Yahu, diğneyin hele... Bakın, size memur bey çiçekden bahsedecek, dedi.
-Ne çiçeği? diye köylüler sordular.
-Hastalık çiçeği
-Ganiser mi bu?
-Yoo, dedim.
-Olese niye diyniyek begim?
-Ama, çiçek de öldürür ...

Arka taraftan bir ihtiyar ayağa kalkarak:

- Begim, dedi, camiye gidecam, ne diyeceksen çabik de!
- Size çiçek aşısı vurmağa geldim.

Hepsi birden ayağa fırladılar:

- Ne aşı mi? diye bağırdılar.

Sonra muhtara dönerek:

- Ula Iriza, boşuna ismini Dönek Iriza gomamıslar, bizi gandirdin gene, dediler.
- Yahu köylü kardeşlerim, durun yahu, size çiçeğin neler yaptığını anlatayım, ondan sonra gidin.
- Yoh begim yoh. Biz biliyok. Çoh duyduk bu laflari. Bu hasdalik naaparmıs, herkesi öldürürmüs.. Aşı olmazsak, tüm ev halkı gıvrana gıvrana ruhunu teslim edermiş. Garnımız tok beyim bu laflara, tok... Biz, inne minne vurdurmuyok.
-Yahu, bu iğne degil, çizik.
-Cizik mizik. Anlamak biz öyle şeyden.

Kahve bir anda boşaldı. Muhtar:

- Dimedim mi begim? dedi, bunlar furdurmazlar diye.
-Neden?
-Bilmem emme, furdurmazlar işde. ama gönlün galmasın, gel bana fur!

İyice canım sıkılmıştı. Çantamdan, ilacı ve iğneyi çıkarırken muhtar:

-Beyim, ağrıdıyosa, az fur ha! dedi.
-Yahu iki çizik atacağım.
-At begim at, emme işden güçden galmayım da...

Korka korka uzattı kolunu. Aşısını yaptım:

-Hani acıdı mı? diye sordum.
-Yoo, sinek ıssırır gibi oldu. Yok begim, su köylü milletinde akıl denen şey yoh. Hökümat bu kaddar mesarif etsin, aşıcı göndersin, sen gel aşı olma da gaç.

Kalktı, kahvecinin kolundan yapıştı:

-Gel buraya, dedi.

O koskoca adamı görecektiniz, sanki ameliyat edecekmişiz gibi korkuyordu.

-Giyma baa mikdar, giyma ba mikdar, diye yalvarıyordu.
-Gel buraya, alti üstü iki çizik.
-Gurban miktar, şu duvardaki senin çiziklarin hepsini silem, tek baa giyma!

Sinirimden, deli gibi firlamışım adamın üzerine. Muhtar, o sırada kahveciyi yere yıkmıştı. Bana:

-Boğazına bas, boğazına! diyordu.

Sinirimden ne yaptığımı bilmiyordum. Adamın boğazına basmışım...

-Fur şimdi, memur efendi, golunu eyicene yakaladım, gaçamaz!

Adam, bir debeleniyor, bir bağırıyor ki, demeyin gitsin:

- Baa acımıyosunuz, bari çoluğuma çocuğuma acıyın....

Aşı yapmağa muvaffak oldum.
Etti iki...

-Var mısın memur efendi?, dedi muhtar.
-Neye?
-Yakalayak şu herifleri!

Yeni mezun, ideal bir sağlık memuru, baska ne düşünebilir ki:

-Varım, dedim.

Çıktık kahvenin önüne. Daha biz içerde kahveciyle cenkleşirken, bir tek kimse kalmamış ortalıkta, Sanki, pasif korunma varmış gibi, herkes evine kaçmış, kapısını sürgülemiş...

-Şööle bi dönek begim, belki bir iki denesini dutarık.

Aynı bir avcı gibi, sokaklardan adımlarımızın ucuna basa basa yürüyorduk. Çeşmenin başında ellilik bir adam su içiyordu... Muhtar:

- Sen şurdan dolan, ben burdan, kısdıralım, dedi.

Çeşmenin arkasından dolandım. Adam bizi görünce başladı kaçmaya, hem de ayakkabılarını çeşmenin başında bırakarak... Adam kaçar, biz kovalarız.

Bir tarlayı boydan boya aştık... Ne de olsa gençlik var , adamı tarlanin öte başında yakaladım. Adam, hem soluyor, hem de:

-Beyim, ben seni öteki dünyada nerede bulam? diyor.
-N'apacaksın beni öteki dünyada?
-Gunahmış begim, günah!...
-Ne günahmış
-Zorla iş yaptırmak... Kul hakkı...
-Kim dedi bunu?
-Köyün hocası didi..
-İşine geldiği gibi anlıyorsun da..

Demeye kalmadan muhtar da yetişmişti. İkimiz iki yandan, adamı karga tulumba yıktık yere ve aşısını yaptım. O gün akşama kadar ancak beş kişinin aşısını yapabildim... Ama köyü en az on kere turladıktan sonra. Muhtar:

-Artık kimse dışası çıkmaz beyim, dedi.

Yorgun argın kasabaya döndüm. Doğruca kaymakamın evine gittim:

-Olmadı efendim, dedim.
-Ne olmadı?
-Aşı. Köylüler aşı olmuyorlar.
-Baytarı götürmedin mi?
-Hayvan aşısı değil bu kaymakam bey!

Güldü:

-Toysun daha, dedi. Bizim memlekette, köylere aşı vurmağa gideceğin zaman baytarı da yanında götüreceksin!
-Vallahi bir şey anlamadım efendim.
-Anlamazsın, anlamazsın... Yarın giderken baytarı da götür o bilir işini!..

İkinci gün, aynı köye baytarla gittik.

Köylü nasil eğiliyor baytarın önünde, nerdeyse yere kapanacaklar. Daha bizi kahveye oturmadan iki tepsi yemek gelmişti. İçinde sadece kuş sütü eksik... Biz, kahvelerimizi içtiğimiz anda, köyün meydanlığı, ineklerle, öküzlerle, buzağılarla dolmuştu. Hatta, öne geçmek için bir birbirleriyle kavga ediyorlardı. Baytar:

-Hazır mısın? diye sordu.
-Hazırım, dedim.

Ayağa kalktı:

-Köylüler, diye bağırdı, son günlerde, insanlarda olan ve insanlardan sığırlara bulaşan bir hastalık, çevrenin tüm sığırlarını kasıp kavurmaktadır .

Köylüler:

-Abooov, dime baytar efendi diye hayretle gözlerini açtılar.
-Bu hastalık, geçen ay içerisinde, ilçemizden dörtyüz hayvanın ölümüne sebep oldu...
-Aman baytar efendi, ocağına düştük!...
-Şimdi kollarınızı sıvayın? Sizin aşılarınızı, sağlik memuru arkadaş, sığırlarınızınkini de ben yapacağım!

Sanki, altına hücum varmış gibi, köylü masama saldırdı. Dün, zorla aşı yaptığımız kahveci kolunu sıyırmış:

-Fur begim, diyordu
-Sen dün oldun, dedim.
-Fur begim, fur, artık mal göz çıkarmaz ya! İki kere olursak daha eyi olur.
-Dün neden zorluk çıkarıyordun?
-Ne bilem ben begim. Sen heç heyvan lafı etmedin ki!
-Sığırlar sizden kiymetli galiba?
-Sen ne diyon begim? Köy yerinde, hazina ilazim... Nirde bizde bes kuruş, Bi de sığır ölürse, o zaman bizde kriz başlar!...

Kaynak : Mail ile geldi walla bilmiyorum

Hiç yorum yok: