6 Şubat 2012 Pazartesi

YA TUTARSA (12) DÜNYA KUANTUM'U KMA MEKTUPLARINDAN MI ÖĞRENİYOR?

Zigzagcılar insanlık adına yaptıklarını iddia ettikleri bu büyük görevi kendi cümleleriyle aşağıdaki gibi ifade etmektedirler.

"Yüzyılı aşkın bir süredir Dünya’nın seçkin bilim adamlarına gönderilen, Mevlana Halid-i Bağdadi kaynaklı KMA mektupları, bilim adamları için, gerek uygulamalı bilimlerdeki akıl almaz deneysel teknolojileri ve gerekse bir o kadar da çok güç teorileri içermektedir."

Kuantum fiziğinin temellerini oluşturan konularda çalışmalar yapmış olan bir çok bilim adamının hayat hikayeleri zigzag grubunun hikayesinde KMA mektubu aldıkları ya da almış olabilecekleri konusunda yorumlanarak tek tek anlatılır. Ayrıca bu bilim adamlarının çoğunun gizli müslüman oldukları bilgisi de yer yer değinilen konular arasındadır. Daha da ilginci bu bilim adamlarının bir çoğunun tüm bu özellikleri yanısıra psişik güçlere de sahip oldukları anlatılır ve her birinin psişik gücü hakkında bilgi verilir.

Kuantum fiziği bir çok bilim adamınca henüz tamamlanmış bir teori olarak kabul edilmemekle beraber bu konuda zigzag öğretisinden ilham aldığı iddia edilen bilim adamlarının çok fazla ispatlanmış teorisi olduğu bir gerçektir.

Tüm bunları Hızır'dan alınan mektuplarla sağlanmış olduğuna inanmak gerçekten zordur. Oysa Aiberg ve grup Kuantumun temellerinin bu şekilde atıldığı konusunda iddialıdırlar. Alıntılardan hemen bu konuya örnek gösterilecek bir tanesini seçelim.

“Max Karl Ernst Ludwig Planck” (1858-1947), Dünya’da ilk kez, içinde bulunduğumuz maddi evrenin en küçük zerrelerinin, “kuant” denilen “enerji paketçikleri” olduğunu açıklayan bilim adamıdır. Aiberg in anlattığına göre bu buluş aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir.

1900 yılı başlarında, Planck’a, “zerrecikler” konulu bir “KMA mektubu” gelir. Söz konusu KMA mektubundaki ikinci imza, “Adelberg”dir. Planck, ünlü Kuantum Teoremi’ni, bu mektuptaki verilere dayanarak kurar. KMA mektupları ile Planck’a iletilen Hızır Tezkiresi’nin ilgili bölümünü, günümüz Türkçesi ile aşağıda sunuyoruz:

“Ben, Allah’ın lütuf, kerem ve fazlından ihata ettiği ilmi alarak, cümle alimlerden bilgili kılındım” diyen yoldaşım ve öğretmenim “Hızır”, bana, kapkara, içi boş bir küre, sanki kara bir gülle verdi. Bu güllenin bir tek deliği vardı. Hızır şöyle dedi: “Ey Halid! Sana göstereceğim misali iyi belle. Bu güllenin bir tek tıpası vardır ki, bu, sana, Beytullah’ın “Hacer-ül Esved”i gibidir. Eğer bu tıpayı kaparsan, güllenin içi “zifiridir”. Açarsan, içine, “zerr-i ziya” girer ve tek bir zerre-i ziya, zifiriliği “zulmete” çevirir. Bu kara kürenin dışı ve içi ziftlenecek, içi “zindan” olacaktır. Ey Halid! Ziya iki tertiptir: Biri, “ziya-ı zerre-i zahir”; diğeri ise, “ziya-ı zerre-i zimna”dır. Ümmetimden Müslüman olacak bir çift alime bu sırrı vereceğin zamanı ben işaretle bildireceğim.”
Günümüz Türkçesi ifadesine rağmen ben bu paragrafta anlatılanları anladığımı söyleyemeyeceğim. Ama Aiberg'e göre Planck anlamış ve bunun sonucunda aşağıda anlatılan şekilde çalışmalarını tamamlayarak Nobel ödülü almıştır. Buyrun bu hikayeyi Aiberg'in anlatımlarından dinleyelim.

Bu ve bunun gibi “misalleri” (sembol ve şifreleri) içeren KMA mektupları, zamanı geldiğinde, gerekli bilginlere gönderilmektedir. Tezkire’nin yukarıdaki bölümünü, kendisine gelen bir KMA mektubu ile alan Planck, 1900 yılı Noel’ini bir başka biçimde kutlar. Zira, bir yıl önce aldığı KMA mektubu uyarınca Müslüman olduğundan, Noel artık ona hiç bir şey ifade etmemektedir. Bunun yerine, o, 1900 yılı Noeli’nde, insanlık tarihinin en yüce, en evrensel teoremini açıklamıştır:


Tezkire’nin yukarıdaki bölümü uyarınca, Planck, “Siyah Cisim” dediği bir kara gülle üzerinde sadece bir tek minik bir delik açar. Bu minik delikten sadece bir tek ışık zerresini içeriye alır ve bunun enerjisini ölçer. Böylece, bir “foton”un (photon) enerjisi hesaplanır ve ortaya Planck’ın “Siyah Cisim Işıma Yasası” çıkar (K57). Gerçekten de kara gülle (Siyah Cisim), “ziftli, zifiri, zindan” gibidir. Fakat, içine alınan bir tek ışık (ziya) zerresi, o zifiriliği, “zulmet”e çevirmiştir. Bu ışık iki tertiptir: Biri, “ziya-ı zerre-i zahir” (optik ışık); diğeri, “ziya-ı zerre-i zimna”dır (sezilgen ışık).


Planck’a gelen diğer Tezkire metinlerinde de “28 Z harfi” yer almaktaydı. “Z”, Arapça’daki üç “Z” harfinin (Zel, Zal, Zı) ortak simgesidir ve “Üç Karanlığı” gösterir. “Q-Zerre” ise, “Üç Aydınlığın” simgesidir. Tezkire’deki “Q-Zerre Aydınlığı” uyarınca, “Q-Zerre”yi, yani “kuantları” ortaya atan Planck’ın bu teorisi, önceleri bilim dünyasında pek kabul görmez. Ancak, daha sonraları, “Niels Bohr”un 1913  yılındaki çalışmaları ve Einstein’in “E=mc2” formülü ve fotonlarla ilgili çalışmaları bu teoriyi doğrular . Böylece, Planck’ın kurduğu Kuantum Teoremi bilim dünyasınca tescil edilerek, kendisine,1918 yılında Nobel Ödülü verilir.

Şimdi Aiberg'in yazdıklarını bir kenara bırakıp vikipediden Planck'ın ilgili çalışması için vikipediden almış olduğum bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Planck'ın yetkin örnek olarak aldığı kara-cisim üzerinde yürüttüğü kuramsal çalışması 1900'de yayımlanır. Çalışmanın dayandığı temel düşünce şuydu: Madde her biri kendine özgü titreşim frekansına sahip ve bu frekansla radyasyon salan vibratörlerden ibarettir. Gerçi bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters düşen yanı yoktu: Ne var ki, Planck aynı zamanda vibratörlerin enerjiyi sürekli bir akıntı olarak değil, bir dizi kesik fışkırmalarla saldığı görüşünü de ileri sürmekteydi. Bu demekti ki, belli bir frekanstaki bir osilatörün saldığı veya aldığı enerji ancak tam birimler biçimde olabilir; birim kesirleriyle olamazdı. 1900 yılında Kuantum Mekanigini keşfetmiştir. Planck'ın çözüm arayışında başvurduğu istatistiksel yöntemin de, inceleme konusu ilişkilerin sayılabilir olmasını gerektirmesi, radyasyon enerjisinin bireysel bölümlerden oluştuğu varsayımını kaçınılmaz kılıyordu.
Önerilen çözüm basitti: Gözlem sonuçlarıyla bağdaşmayan sürekli akış varsayımından vazgeçmek! Ne var ki, şimdi oldukça açık ve mantıksal görünen bu çözümün o dönemde hemen benimsenmesi bir yana, akla yakınlığı bile kolayca düşünülemezdi. Doğanın sürekliliği bir hipotez ya da sıradan bir varsayım olmanın ötesinde doğruluğu sorgulanmaz bir inançtı adeta! Newton mekaniği gibi Maxwell'in elektromanyetik teorisi de doğanın sürekliliğini içeriyordu.


Nitekim elektromanyetik teoriyi deneysel olarak doğrulayan Hertz, ışığın dalga teorisine değinerek bu teoriyle fiziğin değişik kollarının sağlam, tutarlı bir bütünlük kazandığını belirtmekten geri kalmaz.
Yerleşik bir kuramı sorgulamak kolay değildir gerçekten. Hele yeni bir kuram oluşturmak, üstün zeka ve hayal gücünün de ötesinde yüreklilik ister. Doğrusu, Planck'ın, getirdiği çözümle devrimsel bir gelişmeyi başlattığının farkında olduğu; dahası çözümünün, bağlı olduğu klasik fiziği sarsabileceğini öngördüğü söylenemez. Ama onun yadsınamaz yanı, karşılaştığı soruna gösterdiği olağanüstü duyarlılıktı."

Çeşitli kaynaklarda Planck'ın tutucu ve içine kapanık bir kişi olduğundan bahsedilir ve bu buluşunun tüm kişiliğine rağmen bir devrim olduğu anlatılır.

Planck'ın bu iki farklı kaynaktan alınan bu başarısının hayret verici olduğu açıktır, ancak bu başarının arkasında bir KMA mektubu aramak ne kadar mantıklı veya doğrudur orasını bilemeyiz.

Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak için daha önce verdiğim adresi ya da google books'da online olarak bulabileceğiniz Aiberg kitaplarını okumanızı önerebilirim. Belki bizden başka bir meraklı Aiberg'in söylediklerini ispatlayacak ya da makul gösterecek Aiberg'in yazdıklarından farklı bir kaynak bulabilir.

Şimdilik Zigzag'cıları burada bırakıp bugünde varlığını sürdüren bir başka örgüte Thule Örgütüne geçiyoruz ki, Aiberg kitaplarında bu örgüt hakkında da detaylı bilgiler vermektedir. Neyseki hikayenin bundan sonrası için  bu defa elimizde Aiberg dışında kaynaklarda bulunmaktadır. Ancak Aiberg'e göre Thule ve Zigzag örgütünün bu gün devam etmese de geçmişte sıkı bağlantıları bulunmaktadır.

http://www.thule-society.org/ İngilizce
http://www.thule-gesellschaft.org/ Almanca

Thule hakkında yararlanacağımız diğer kaynaklara geçmeden önce bu bölümün sonunda Aiberg'in Thule ve Zigzag arasındaki bağlantıyı kuruşuna kısaca değinelim.

Tüm bilimsel yasalara karşı amansız bir savaş açan Hitler, acaba bu gücünü nereden almaktaydı?. Bu büyülü ve gizemli gücün adı, Thule Örgütü idi Bu örgütün kurucularından, şair ve gazeteci, Dietrich Eckart, 1920’lerde, mimar Alfred Rosenberg ve Karl Haushofer ile birlikte, Hitler’e, mistik Doğu’nun gizemlerini öğretmiş ve Hitler’in, o yıllarda bu örgüte katılmasını sağlamıştır. 1923 yılında kurulan Milliyetçi Sosyalist Parti’nin yedi kurucu üyesinden biri olan Eckart, aynı yıl içinde öldüğünde, elindeki tüm bilgi birikimini Karl Haushofer’e bırakır. Vasiyetinde ise, şöyle demektedir: “Hitler’i izleyiniz. Dans edecektir; ancak müziği ben yazdım. Onlarla temasa geçmesi için gerekli araçları kendisine verdik. Bana da sakın acımayın. Tarihi herhangi bir Alman’dan daha fazla etkilemiş olacağım"

Örgüt, adını “Thule Kornen”den almıştı. “Thule (Zul diye okunuyormuş)”, İzlanda efsanelerindeki batık bir kıtanın adıdır. Ayrıca, Grönland’ın batısında, halen bir Thule kenti bulunmaktadır. “Kornen” ise, hem yarımada, hem de “boynuz” anlamına gelmektedir. “Thule Kornen”, Thule Yarımadası anlamına gelmekle beraber, Thule kentinin gerçek adı Qaanaak'tır. İki ismi beraber okuduğumuzda “Zülkarneyn” kelimesi açıkça görülmektedir . Thule Örgütü’nün sembolü, çift boynuzlu Viking miğferidir. Kökleri, kayıp kıta “Mu” uygarlığına dayanan bu öğretinin temel taşları, insan psikolojisinin bilinmeyen yanları ve zaman boyutları idi. Amaçları, “zamanda insan ve taşıt naklini” gerçekleştirerek, Dünya‘nın kaderini değiştirip üstün bir ırk meydana getirmek ve “üst zekalılarla” diyologa geçmekti

Thule Örgütü’nde, Güneş, “Aryan”ların kutsal sembolü olarak bilinirdi. “Aryan”ın lügat anlamı, “Ari Irk” ve Hint-Avrupa dilini konuşan tarih öncesi kavim (Hint-Avrupalı) demektir. Bir Tibet efsanesine göre, üç-dört bin yıl önce, Orta Asya’da, Gobi’de çok büyük bir uygarlık vardı. Bu uygarlık, bir felaket, belki de bir atom savaşı sonucu yıkılır; Gobi bir çöle dönüşür. Bu felaketten canını kurtarabilenler, Kuzey Avrupa’ya ve Kafkasya’ya göç ederler (Bu olay, tarih kitaplarında okuduğumuz, Orta Asya’daki kuraklık ve göçler konusu ile uyumludur).Thule Örgütü’nün ermişleri, bu Gobi göçmenlerinin, insanlığın temel ırkını (ari soyunu) oluşturduğuna inanmaktaydılar. Haushofer, “kaynaklara dönmeyi”, yani Doğu Avrupa’yı, Türkistan’ı, Pamir’i, Gobi’yi ve Tibet’i ele geçirme gereğini savunmaktaydı. Ona göre, bu bölgeleri ele geçiren Dünya’ya egemen olurdu.

.....

En büyük hedefi, zaman yolculuğunu gerçekleştirerek Dünya’nın kaderini değiştirmek olan Thule Örgütü’nün, bu amaca ulaşacak teknolojiye erişebilmek için, tarih öncesi üstün Aryan uygarlığının yaşadığı Hindistan ve Tibet’e kadar uzandığını görüyoruz Hazreti Hızır’ın öğrencisi olarak zaman yolculuğunun sırrına eren Mevlana Halid-i Bağdadi’nin de, Mekke-i Mükerreme’de kendisine söylendiği üzere, Hindistan yollarına düştüğünü ve Cihanabad’da irşad edildiğini daha önce belirtmiştik.

Dolayısıyla, görüyoruz ki, zaman yolculuğunun sırrı, her iki taraftan da Hindistan veTibet taraflarına doğru uzanıyor. Diğer taraftan, Gurdjieff ve Haushofer’in hem Thule, hem de Zig-Zag mensubu olmaları, Thule Örgütü’nün, Bağdadi’nin zaman yolculuğu etkinliğinden haberdar olduğunu akla getiriyor. Zig-Zag Grubu’nun, Thule Örgütü ile ilişkisini kesmesi, belki de Nazi’lerin, zaman yolculuğu teknolojisini siyasi amaçlarla kullanmak istemelerinden kaynaklanmıştır

Evet Aiberg'den aldığımız Thule bilgilerinden sonra biz yolumuza devam ediyoruz. Hikayenin bundan sonraki bölümleri sizi en az KMA mektupları ile Kuantum Fiziğinin geliştirilmesi kadar şaşırtacak diye düşünüyorum.

(devam edecek)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Ciddi ciddi oturup bir kaç site araştırıp yazmışsınız. Fakat eminim ayberk denen adamın ne dediğini anlamadığınız gibi bilimsel açıklamalardan da bir şey anlamamışsınız. Cinlere fermiyon, şeytana bozon ve meleklere takyon diyen adamın kitaplarını oturup ciddi ciddi okumakta büyük sabır vallahi. Tebrikler...

Adsız dedi ki...

Merhaba Adsız

Bu yazı dizisi başından beri derlemedir diye defalarca tekrarlıyorum sırf bu eleştiriyi almayayım diye :) Ama yeterli olmamış anlaşılan.. Ayberg in hic bir kitabını okumadım tam olarak, arkasında da durmadım :)) Buda yazının genelinde satır aralarında sık tekrarladığım bir konu ama yazının içinden tek birini okuyanlar için yapacak bir şeyim yok elbette :) en azından burada tekrarlayalım..

Bu yazı bir derlemedir.. Ne benim inancımı yansıtır ne başkasının kini sorgular .. İlgisini çeken için bilgidir. Yazıda kaynak gosterilemediği ve soylenenlerin doğruluğunun ispatlanamadığı da sürekli tekrarlanmaktadır.

Sevgiler
Fasulye

Adsız dedi ki...

bencede olaylar olduktan sonra kurgulana bir yazı sistemi gibi, kim bliyor o mektupların o tarihte gönderildiğini filan ? .. sitelerinde hızır tezkiresinin tamamını yazmamışlar olan olaylara göre biraz yeteneği olan yazı yazar,
belkide bilinçli bir islama ajan sokma yönetme örgütüdür kim bilir,....
bazı tarikatların devamı ülkelerin topraklarını bölmede kullanıldı bu topaklarda , bağdadinin tarikatının devamındaki bazı hakkari dolayıdan gelen silsile için bile öyle bir iddia var