2 Şubat 2012 Perşembe

ATATÜRKÜ KORUMA KANUNUNUN HÜSEYİN ÇELİK TARAFINDAN ELEŞTİRİLMESİ HAKKINDA

Tam da İmam Çıplak yazı dizisini yeni tamamladığım sırada üst üste Başbakan ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in açıklamalarının gelmesini ummuyordum elbette.

"Atatürk’ü koruma kanunu hakkındaki sorulara cevap veren Hüseyin Çelik,

“ Kanunla kimseyi kimseye sevdiremezsiniz. Neyi ideolojik hale getirirseniz onu dogmatik hale getirirsiniz. Siz eğer Atatürk’ü bir ideolojinin sığ çerçevesi içine hapsederseniz, Atatürk’ü kimsenin tartışmasına müsaade etmezseniz bu Atatürk’e yapılabilecek en büyük kötülüktür.”

Dedi. Atatürk’ün kanunla korunmasının garip bir durum olduğunu da savunan Çelik,sözlerini şöyle sürdürdü

 
“Kendi ülkesinin Milli Kurtuluş Hareketini idare etmiş olan, bir imparatorluğun külleri arasından bir Cumhuriyet kuran, o ülkenin kurucusu olan bir insanın kanunla korumak zorunda bırakılması ne büyük bir hüsrandır öyle değil mi? Ne kadar garip bir durum.

 
DP, CHP’nin ithamlarından dolayı bir kompleksin neticesinde bu kanunu çıkartmıştır. Bir insan kendi milli liderini kanunla korur mu? Böyle bir şeye gerek var mı? Siz onu insanların gönlüne yerleştirmediğiniz sürece, silah zoruyla, devlet zoruyla kimseyi kimseye kabul ettiremezsiniz. Kenan Evren Paşa şunu demedi mi: “Biz Atatürk’ü herkesin kafasına sokacağız.” Tüm okullara Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi dersi konuldu. Tıp Fakültesine de bu konuldu, ilkokuldan başlıyorsunuz üniversiteyi bitirinceye kadar. Bu sefer ne oluyor? Adeta bir zorlamayla, dikte ettirmeyle verildiği için sevilmiyor.”

 
Annemin bazen beni gerçekten çok acımasızca eleştirdiğini düşünürdüm. O da bana her zaman “seni önce ben eleştireyim ki, başkası eleştirmesin o zaman kaldıramassın” derdi. Ne kadar haklıymış. Bu cümleleri okurken içimde hisettiğim acıyı anlatmam çok zor.

 
Garip ve oldukça trajik bir durum ama aklımda dolanan cümle “Dinime küfreden müslüman olsa” cümlesi ve cümleler din adına doğruluğuna inanmadığım bir düşüncenin ağzından doğruluğuna inandığım şekliyle çıkıyor.

Bu işin içinden çıkmak gerçekten zor.

Bu oldukça akıllı bir politika.

 
Bir Atatürkçü’nün bu durumda yaşayacağı karmaşa aşağıdaki durumlardan biri olması beklenmektedir.

Bu cümleler beni kışkırtabilir, ama o zaman doğru düşünemem ve muhtemelen öfkeyle kalkan zararla oturur hesabı bir sonuca ulaşırım ki zaten benim bağırıp çağırmamın ben dahil kimseye bir faydası olmayacak. Çünkü bu ne yazık ki toplumun büyük bir çoğunluğunun yıllar içinde birikmiş sesi. Ekilmeyen tohumların meyvesini yemek kimseye kısmet olmuyor elbette.

Hayır öyle değil aslında diye bir savunma yoluna gitsem, Nasıl peki? sorusuna verilecek cevabım yok, çünkü aynı fikirdeyim.

Evet kesinlikle katılıyorum desem, doğrunun yanında yer almış mı olacağım yoksa zaten yok olmakta olan değerime bir darbe de ben mi indirmiş olacağım. Çünkü eğer bu düşünceyi desteklersem bu kanun kalıdırlacak, kaldırılırsa başta tapınak benzetmesine hedef olan Anıtkabir olmak üzere Atatürk’ün tüm izleri bu ülkeden tek tek silinecek.

 
Bu politika bugüne değin daima işe yaramış ve dikkat ederseniz günler içinde üst üste farklı şekillerde ve farklı konularda tekrarlanarak uygulanmaktadır. Bu bir bocalatma politikasıdır.

İlk anda kendimi bu bocalamanın içinde bulsam da benim kendi adıma Sayın Çiçek’e verilecek bir cevabım bulunmaktadır

“Evet zamanında gerek Cumhuriyet’e gerekse Mustafa Kemal’e ve onun düşüncesine zarar verecek bilinçli ya da bilinçsiz pek çok hata yapılmıştır. Ancak bu hataların sorumlusu bugün Atatürkçü Düşüncenin doğruluğuna inanan ancak, geçmişte yapılan her hatanın bedeli alınmak istercesine sorgulanan ve savundukları değerlerin yok edilmesiyle karşı karşıya kalmaktan hassasiyeti giderek artan bizler ya da Mustafa Kemal değildir. Kenan Evren Paşa’nın gücü elinde bulundurduğu dönemde söylediklerinin sorumlusu halk değil kendisidir.

Bu ülkede kanun yapıcı da halk değildir ve kanunlar halk oylaması ile kabul edilmezler. Şu anda en iyi sizin bileceğiniz gibi gücü elinde bulunduran düşünce kendi döneminde kanunları yapar, onaylar ve uygular. Elbetteki kanun yapıcıları belirleyen halk iradesidir. Ancak yine sizinde en iyi bileceğiniz şekilde gücü elinde bulunduran yönetim yüzdeyüz halk oyuyla yönetime gelmezler.

Böyle dönemlerde oyunu mevcut yönetimden yana kullanmamış kesimlerin hassasiyetleri ne yazık ki dikkate alınmaz. Bu geçmişte yapılan hataların bir tanesidir. Mevcut yönetim kendini destekleyenleri memnun etmek adına daima önceliği onlara verir ve kendi düşünce sistemine uygun olan düzenlemeleri yapar.

Bahsi geçen olayın yaşandığı dönemlerde hatalı bulunan bu tutum, ne acıdır ki şimdi bu tutumun doğurduğu sonuçları eleştiren yonetim tarafından tekrarlanmaktadır. Yine kendi düşünce yapısını destekleyen kesimin sesini ön plana çıkararak toplumun geri kalanının hassasiyetleri göz ardı edilmektedir. Bu da ne yazık ki yapılan eleştirilerin haklı olduğu noktalarda bile iyi niyetten yoksun olduğu sonucunu doğurmakla kalmayıp, bir gün güç dengeleri değiştiğinde aynı senaryoların sil baştan tekrarlanacağının bir işaretidir.

Oysa bugünkü dünya koşullarında bu ülkenin güçler savaşına değil bir arada olmaya ihtiyacı vardır. Nasıl ki Mustafa Kemal’in ardından Atatürkçü düşünce yönetimleri sırasında İslam’ın din olmaktan öte bu ülke insanlarının bir değeri olduğu göz ardı edilmişse, bu günde aynı şekilde İslam ön plana çıkarılarak Atatürk’ün ve Atatürkçü düşüncenin bir değer olduğu göz ardı edilmektedir.

Bu yıkılanı onarmak değil, yapılanı diğer taraf için tekrarlamakdan başka bir şey değildir. Eğer eşitlikden söz ediliyorsa, o halde geçmişte yapılmadığı savunulan eşitliğin var olduğunu halka ispat etmekle yükümlü olan mevcut hükümettir.

Geçmişte yapılan hataların yükü ne hükümete ne de halka yüklenmeden, telafisi tüm kesimlere eşit mesafede durularak ve bu ülkede değer olarak sayılan her şeyi tek şemsiye altında toplayarak ülkede düzen ve barışı sağlamak hükümetin görevidir. Ancak o halde bütün ülkede ortak bir tavır ve bütünlük sağlanabilecektir.

Muhafazakar bir parti olarak elbette dindar nesiller yetiştereceğiz diyen bir hükümet eleştirdiği eski yönetimlerin “Herkesin kafasına Atatürk’ü sokacağız” cümlesinden bir farkı olduğunu ispatla yükümlüdür.

Aksi durumda yapılan eleştirinin yapıcı olmayacağı ve sadece hassasiyetlere dayanarak yapılan bir kışkırtma politikası olacağına ve bununda bu ülkede eşitlik ve bütünlük istenildiği düşüncesine hizmet etmeyeceği açıktır.

Saygılarımla”


 Fasulye

Hiç yorum yok: