"Siz Mufazakar mısınız?" başlıklı yazımı okuduysanız, bu yazının da onun devamı olduğunu anlamak da güçlük çekmeyeceksiniz demektir. O yazıda bahsettiğim kişisel evrim sürecimde takıldığım noktaları tek bir yazıya sığdırmam ya da vurgulamam söz konusu olmadığından, sanırım bir süre bu konuda yazmaya devam edeceğim.
Ancak bir kavramlar denizinde yüzdüğümüz ve hatta boğulduğumuz için bu aralar, yazacağım her şey için öncelikle açıp sözlük anlamlarına bakıyorum ki ne ben yanılayım, ne de siz başka anlamlar çıkartın yazdıklarımdan...
Tanımlamak istediğim ilk kelime ideoloji..
"Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü-TDK"
Hepimizin bilinçli ya da bilinçsiz dahil olduğu bir ideoloji vardır. Herşeyi adıyla bilmek zorunda değilizdir çoğu durumda. Karnım ağrıyor dediğimizde bunu tıbben açıklamak zorunda kalmadığımız gibi, bazı şeyleri yaşar, genel olarak ne olduğunu bilir ama teknik olarak detaylı bir tanımını yapamayız. Bu durumda ideoloji sahibi kişinin yani ideolog'unda tanmını yapmamız gerekir.
"Bir felsefi veya toplumsal öğretiye sistemli biçimde bağlanan kimse-TDK"
Tanımdan yola çıkacak olursaki sistemsiz bir bağlılık ideologluktan sayılmıyor, bu anlamda bilinçsizlik sistemsizlik midir tartışmak gerekir.
İdeolojinin tanımında verilen bilgi ışığında anlıyoruz ki hükümetin, partinin, grubun bir ideolojisi olabilir ve pratikte baktığınızda olmalıdır belki de bunu da tartışabiliriz..
Peki hükümet nedir bir de onu öğrenelim.. İki tanım var TDK Sözlüğünde,
birincisi;
"Devlet işlerini yürütmekle görevli kuruluşlar ve kişiler."
ikincisi ise;
"Toplum bireylerinin iç ve dış güvencelerini ve birbirleriyle ilişkilerini sağladığı gibi onların her tür gereksinmelerini karşılayan bir ya da birkaç kişiden oluşan yasal ya da geleneksel yönetici güç."
Yani toplumda yönetme gücünü elinde bulunduran kişiler ve kuruluşlar bütünü. Yasal yollardan veya geleneksel düzene uygun olarak bu güce sahip olabiliyorlar. Ancak iç ve dış güvence ve her türlü gereksinim karşılama gibi bir misyonları var ve bir önceki tanımdan da anlıyoruz ki bir de ideolojilerde olabilir. Gücü ideoloji yönünde kullanmak veya misyonlarını ideolojilerini benimseyenler için gerçekleştirmek ise tercih meselesi, bazen iktidarda kalmanın garantisi, bazense iktidarı kaybetmenin nedeni. Hassas bir denge..
Yasal bir sisteme dayanıyorlarsa çoğunlukla hükümetler ise geçici. Peki kalıcı olan ne? Devlet..
Devlet nasıl tanımlanıyor TDK Sözlüğüne bakalım hemen ;
" Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık: Türkiye Devleti.."
Okuyunca gülümsemeden edemedim. Oldukça manidar bir tanım Türkiye Devleti için özellikle son dönemde yaşananlar düşünülecek olursa.. Yani devlet toplumlar, hükümetler ve ideolojiler üstü bir kavram olmak zorunda. Devletin ideolojisi olamaz.. Devlet kamu kurumlarına hükmeder, topluma değil..
Devleti oluşturan unsurları tanımlara dayalı anlatmak yerine aklıma gelen bir fıkrayla özetlemek istiyorum.
"Çocuğun biri babasına devleti oluşturan unsurları sorar. Baba da: ''Ailemiz devlet,ben kapitalist rejim, annen hükümet, hizmetçi işçi, sen halk, bebek de gelecektir.'' Babasının bu benzetmesinden sonra çocuk uyur. Gece bebeğin sesiyle uyanır. Bebeğe bakar ki altını doldurmuş. Salona iner babasını hizmetçiyle uygunsuz pozisyonda yakalar ve şunları söyler: ''Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor. Gelecek bok içinde. Halk ne yapsın. ""
Bir devlette yaşayan insanlar o devlet vatandaşı olmanın kazandırdığı hak ve hürriyetleri ile beraber devletin temel yapısını nereden öğrenirler? Anayasa'dan.. Peki nedir anayasa...
"Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasi.-TDK"
Şimdi bütün bu tanımların ışığında bir düşünelim, devlet milletler ve milletler topluluğundan oluşuyor.. Yani devletin tek bir milliyeti olmak zorunda değil. Tek bir milliyetin peşinde olmak sonu "ist", "izm" ya da "loji" ile biten idolojilerden birine dahil olmak, devleti oluşturan milletlerden birinin bir diğerine baskın olması anlamına geliyor ki bu da devletin tanmına ve dahası tarafsız devlet anlayışına pek sığmıyor. Yani hükümetlerin ideolojileri ve ırkları her ne olursa olsun devlet işlerinde bunu ön plana çıkarma veya devlet işlerini bu ideolojiler doğrultusunda gerçekleştirme lüksüne sahip değiller, olay tercih meselesi olmaktan çıktı şu durumda anasayal bağlılıkları var.
Anayasamızın özellikle itiraz edilen ikinci maddesine bakalım şimdi;
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. "
Bu madde neleri içeriyor..
1. Toplumsal huzur
2. Milli dayanışma
3. Adalet anlayışı
4. İnsan haklarına saygı
5. Atatürk milliyetçiliği
6. Demokratik
7. Laik
8. Sosyal hukuk
Bu anayasa yazılırken bu sekiz unsuru tek bir cümlede birbirleri ile çelişmeden toplamak için belirgin bir hassasiyet gösterildiğini düşünmek istiyorum. Öyle olmalı çünkü..Genel olarak bu anlamda tartışılıyor olmasa da, yeri gelmişken benim de toplumsal huzura, milli dayanışmaya, adalet anlayışına, insan haklarına saygıya uyulmadığına dair ciddi itirazlarım var bu ülkede.. Ancak bunları anayasaya dayandırmak şimdi aklıma geldi. Anaysanın başucu kitabım olmadığını bu nokta da itiraf etmem gerek. Olması mı gerekir acabayı da hatırlatın bir ara tartışalım..
Benim kişisel itirazlarımı bir yana bırakarak anasayanın bu maddesine itiraz edilmesin nedenlerini tartışalım istiyorum daha çok şimdilik.
Hemen ilk itirazı seslendirelim.. "Atatürk Milliyetçiliği" ifadesi. Kalsın diyenler, gitsin diyenler.. Buna karar verebilmek istiyorsak anayasayı bir kenara bırakıp Atatürk Milliyetçiliği ne ki? sorusunu cevaplamamız gerekiyor. Çünkü adından anlaşılabilecek tek çıkarım, Atatürk'ün tanımladığı bir milliyetçilik çeşidi olduğu.
Şimdi hemen bu nokta da en basit algı ve bilgi seviyesine inelim. Türklerin Ata'sı olarak isimlendirilmiş birisinin tanımladığı bir milliyetçilik, Türk olmanın en temel şart olduğu bir durumu ifade ediyor olmalıdır. Böyle ifade edildiğinde ise oldukça faşist bir yaklaşım olarak durmaktadır. O halde bu devlet temel devlet tanımına hiç uymamakta ve bünyesinde barındırdığı milletler arası bir ayırımı en temel yasasına yazmış bulunmaktadır. Ben etnik kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsam buna derhal itiraz ederim.
Bu durumda itirazın geçerliliğini anlayabilmek için Atatürk Milliyetçiliğinin ne olduğunu anlamamız ve bilmemiz gerekir.
Atatürk Araştırma Merkezi'ne ait resmi site de Atatürk Milliyetçiliği aşağıdaki sözlerle açıklanmaya çalışılmıştır.
"Atatürkçü düşünce, Türk milletini dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür; çünkü bu kişiler aynı dili konuşmakta, aynı kültürü paylaşmakta, aynı ülküyü taşımaktadırlar. Bu anlayış içinde her bireyimizin amacı, Türk milletinin mutluluğu, birlik ve beraberliği için çalışmak, bu kutsal vatanı daha güzel, daha bayındır hale getirmektir. Bu nedenle millî sınırlarımız içinde, millî benliğimizi duyarak varlığımızı yükseltmeye çalışmak, Atatürk milliyetçiliğinin esasıdır.
Irkçılığı reddeden Atatürk milliyetçiliği bütünleştirici, birleştirici, vatan yüzeyinde millî birliği sağlayıcı bir milliyetçiliktir. "Ne mutlu Türk'üm diyene!" özdeyişiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık ülküsünün ve insan sevgisinin de simgesidir. "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız."11 diyen Atatürk'tür. Bu bakımdan, Atatürkçülüğün milliyetçilik anlayışı hiçbir zaman bencil bir milliyetçilik değildir; aksine bu anlayış, insanî bir ülkü ile el ele yürümektedir. Atatürk milliyetçiliğine göre, Türk vatandaşları her şeyden önce kendi milletinin varlığı ve mutluluğu için çalışacak, fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünecektir. İşte Atatürkçü düşünce sisteminin "Yurtta barış, cihanda barış" ilkesi, milliyetçiliğimizin bu insancıl yönünü işaret etmektedir."
Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan, "dikkat edin gönül bağı değil", herkes Türk'tür. Etnik kökeni her ne olursa olsun Türk'dür, Türkiye'lidir. Bu durumda kişiler arası herhangi bir ayırım söz konusu değildir. Herhangi bir ırkçı tutum da söz konusu değildir. Türküm deyince ne mutlu olacağı varsayılan topluluk için Türkiye Vatandaşı olmak dışında herhangi bir ortak yön belirlenmemiştir. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Kağıdı taşıyan herkesin okullarda Ne Mutlu Türküm diyene denildiğinde rencide olacağı bir durum da söz konusu değildir.
Öte yandan bütün Türkiye'nin eşit algı ve bilgi seviyesinde olduğunu düşünmek sağlıklı sonuçlar doğurmayacaktır ve öyle olması da beklenemeyecek bir durumdur. Atatürk Milliyetçiliği diye bir kavramdan yeterince bahsetmediğiniz, benimsetmediğiniz ve eğitim sisteminizi ezbercilik üzerine kurduğunuzda birikeri benim etnik kökenin başkayken Türk'üm dedirtiyorlar bana diyorsa bunun için vatandaşınızı suçlamaya da hakkınız yoktur. Altında kötü niyet aramak için Atatürk Milliyetçiliğinin bütün ülkede yaygın ve kendiliğinden anlaşılabilir olduğu sonucuna varmış olmanız gerekir. Öyle midir?
Peki Atatürk Milliyetçiliğini iki kelime olmasından öte bilmeyenlere, bildirilmeyenlere biri çıkıpta senin kökenini yok sayıyorlar, ırkını dışlıyorlar dendiğinde, irkilip, irite olduğunda, kötü niyet mi arayacağız, yoksa karşımıza alıp bak kardeşim aslında öyle değil böyle mi diyeceğiz? Bilmiyor ya da anlamıyor diye suçlamaya hakkımız var mı?
Peki ne yapacağız anasayanın ikinci maddesindeyiz? Dakika bir gol bir..Anayasa'ya bir ek açıklayıcı kitap mı basacağız, ülke vatandaşlarının her birinin en iyi anlaması gereken, her okuduğunda kendini ait ve güvende hissedeceği bu anayasa için. Atatürk Milliyetçiliğinin ne olduğunu bildiklerini ve anladıklarını mı varsayacağız, ya da Anayasanıza Atatürk Milliyetçiliği tanımı mı ekleyeceğiz. Yoksa biz kafa kağıdında TC Vatandaşı yazan milyonlarca insan oturup sürekli bunu mu tartışacağız.. Bir kısmımız Anayasa değişsin diyenlere kızacağız, bir kısmımız değişmesin diyenlere kızacağız. Ortak yol bulmanın, bir çare bulmak gerektiğini hiç düşünmeyecek miyiz?
Belki de önce şuna bir karar vereceğiz, biz Türkiye'de birlik ve beraberlik içinde, huzurlu ve eşit haklara sahip bir şekilde yaşamak istiyor muyuz? İstemiyorsak zaten sorun yok, buluttan nem kapmaya, kapılmasına göz yummaya devam edebiliriz. Yok eğer istiyorsak o zaman empati kuracağız.. Herkesin eşit öğrenme hakkında sahip olmadığı bir ülkede yaşadığımızı, dahası herkesin eşit algı düzeyince olmadığını kabul edeceğiz. Anayasamızın, birlik ve berabeliğimizin algıda seçicilik gibi duruma kurban gitmesine göz yummayacağız.
Çalışmaya başladığım ilk dönemlerde bir kullanım kılavuzu yazmam gerekiyordu. Bana öğretilen ilk şey, "kullanıcının bir embesil olduğunu düşünmelisin" olmuştu. Başlangıçta oldukça irite edici olan bu söz, aslında çok doğruydu, şunu demek istiyordu "Öyle bir kullanım kılavuzu yazmalısın ki, hiç bir açığı olmamalı, bir embesil dahi okuduğundan bunu anlamalı, anlatılmak istenen dışında bir sonuca varmamalı".
Bu durumda anayasa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın tanım ve şartlarını kapsıyorsa o zaman o da öyle olmalıdır. Anaysamıza anlamak zorundalar diye bakmayacağız. Anlatmaya çalışmayacağımız bir değişiklik yapacağız. Öyle bir şey yazacağız ki Anayasa'ya ne Atatürk elden gidiyor diye bağıracak bir kesim kalacak aramızda, ne ırkım elden gidiyor diye bağıran bir kısım kalacak..Çok mu zor bilmiyorum. Anayasa değişirdi değişmezdiyi bırakıp bu ortak ifadenin ne olduğunu bulmamız gerek yani bana göre..
Neden mi bulmamız gerek çünkü bu ifade bizi bölen unsurlardan ne yazık ki biri.. Bu bölünme de beni rahatsız ediyor, sizi etmiyor mu?
Bu ifadeye karşı olanlar hep etnik kökeni farklı olanlar mı hayır değil elbette, olayın başkaca boyutları da var.. İşimiz zor gerçekten bu anlamda.. Sorun bir tek milliyet meselesi değil çünkü, bir çok kişi Atatürkçülüğün bir ideoloji olduğunu ve bu nedenle Anayasa'da yer almaması gerektiğini savunuyor. Atatürkçü olmak ve Kemalizm çoğunlukla ayrı kavramlar gibi algılansa da, Kemalizm daha çok yabancı devletlerin kelimenin zorluğu nedeniyle Atatürkçü yerine kullandıkları Kemalist kelimesi sonucu oluşmuş bir kavramdır. Bu anlamda kalınca bir ideoloji değildir. İdeolojiye dönüşüp dönüşmediğini anlamak için ideolojinin tanımını hatırlamak gerekir.
"Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü"
Şimdi düşünelim Atatürk düşüncesine, ilke ve inkılaplarına bağlı kalmak bir ideolojinin içinde yer almak mıdır? Bir öğreti olma özelliği varmıdır? Yoktur diyebilir misiniz... Bir grubun davranışlarına yön vermekte midir? Evet. Politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dini, moral, estetik düşünceler bütünü müdür? Kısmen..
Bu durumda düz mantıkla bakacak olursanız Atatürkçülük ülkemizde mevcut haliyle bir ideoloji değildir diyebilir misiniz? Unutmayın en basit algı ve bilgi düzeyine göre düşünmeye devam ediyoruz.
Bu durumda oluşan düşünce yapısının Atatürk'e yapılmış en büyük haksızlıklardan biri olduğunun farkında mısınız? Atatürk'ü ve onun düşüncelerini bir ideoloji içine hapsederseniz o zaman diğer tüm ideolojilerle arasına bir sınır çizmiş onu bütün diğer ideolojilerin karşısına almış olursunuz. Bu da ona bütünlük sağlayıcılığını kaybettirir. Tekrar Atatürk Milliyetçiliği tanımına dönersek, "Irkçılığı reddeden Atatürk milliyetçiliği bütünleştirici, birleştirici, vatan yüzeyinde millî birliği sağlayıcı bir milliyetçiliktir" Yani hiç bir ideolojinin karşısında veya içinde değildir. İdeolojiler üzerindedir. Tüm ideolojileri ve çeşitliliği bünyesinde barındırabilecek bir bütünlük anlayışına sahiptir. İdeolojiye dönüşürse sadece bir grubun düşüncesi olarak kalır, küçülür..
O halde yine aynı noktaya geldik, anayasa'da yer alan Atatürk Milliyetçiliği ifadesinin tepki çekmemesi için daha farklı ifade edilmesi gerekir. Ne Atatürkçüleri kızdıracak, ne ideoloji sahiplerini kızdıracak, ne de etnik kökenleri farklı vatandaşlarımızı kızdıracak bir yol bulunmak zorundadır.
Atatürk düşüncesi ortak bir bilinç geliştirmeyi arzular. Tek taraflı düşünen, empati kuramayan, devrim muhafazakarlığı güden, tutucu bir bilinç ile hiç birimiz gerçek Atatürk düşüncesinin içinde yer alamayız. Atatürk'e duyduğumuz bağ manevi bir bağdır. Yasalarla sağlanan bir bağ değildir. Atatürk'ün sonradan şişirilmiş bir balon olmadığını anlamak için onu görmüş, onunla aynı savaşlarda silah tutmuş gazilerin O'nun adı geçtiğinde dolan gözlerine bakmak, o ışıltıları yakalamak yeterlidir.
Anayasa değişecek ülke ve Atatürk elden gidecek diye korkmak yerine, onun arzuladığı ortak bilinci yaratacak ve yansıtacak bir şeyler yapmak zorundayız. Bu ülkenin yetiştirdiği onca profösör, onca hukuk adamı bir araya gelip, bu ülkenin bütün renklerini içinde barındıracak, Atatürk düşüncesine ters, bütünlüğe karşı söylemlere yer vermeyecek veya dayanak sağlamayacak bir ifade bulmak durumundalar bana göre.
Bunun sağlanması durumunda, geriye kalan itirazlar gerçek bütünlüğe karşı olanların sesleri olacaktır. O zaman o seslere cevap verecekler de Anayasa'sına sahip çıkan ve onu okuduğunda aidiyet ve güvence duyan bu ülkenin insanları olacaktır.
Lütfen bir kez de bu pencereden bakın..
Fasulye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder